0

Kadın konusu, tarih içerisinde birçok din, düşünce ve inanç tarafından her zaman tartışılmış ve sorgulanmıştır. Özelliklerinden dolayı erkeklerden farklı, maddi anlamda güçlü olan erkeğe karşı daha zarif ve güçsüz olan kadın mefhumu anlamlandırılmaya çalışılmış, farklı değerlendirmelere tabi tutulmuştur. Batıl dinler ya da beşeri ideolojilerde çoğu zaman aşağılanmış, ezilmiş, hakarete uğramış ve hakları elinden alınarak çaresiz hale getirilmiştir.

Tevhid dininden neşet etmeyen ve vahiyden kaynaklanmayan öğretilerin kadın tarifi her zaman problemli olmuştur. Bu yapılar tarih içerisinde kadınları farklı şekilde nitelendirmiş, ancak onu ruhuna uygun bir şekilde tarif edememişler. Onu, en fazla erkeğin ihtiyaçlarını karşılayan ve neslin artmasına neden olan bir nesne olarak kabul etmişler. Toplumsal alanda görev almasını düşünmeyi bile abesle iştigal şeklinde değerlendirmişler.

Tarihi seyre göz attığımızda büyük işler yapanların daha çok erkekler olduğu görülür. Toplumları idare edenler, savaş meydanlarında düşmana amansız darbe vuranlar ve büyük âlimlerden bahsedilirken daha çok erkekler söz konusu olmaktadır. Ancak bütün bunlara rağmen kadın tümden yok sayılmamaktadır. İlk insan Hz. Âdem’den sonra yaratılan ikinci insan Hz. Havva’dır. Hz. Meryem, Hz. Hacer… İnsanlık tarihinde isimleri altın harflerle yazılan kadınlar olarak tarihteki yerlerini almışlardır.

Allah TeâlaMü’minlere seslendiğinde çoğu zaman erkeklerle birlikte kadınları da zikreder. Zira kadın, kul olarak sorumlu olmakla birlikte toplumu ifsat etme ya da ifsattan kurtulmasını sağlamada etkin bir kişiliğe sahiptir.

En gelişmiş medeniyet yalanıyla övünen Batının tarihinde kadın algısının Mekke müşriklerinin algısından çok da farklı olmadığını kısa bir incelemeyle görmek mümkündür. Kadının bütün haklarını ellerinden alan Batılılar, uzunca yıllar insan olup olmadığını tartışmışlar. Dolayısıyla Batı tarihi, kadının karanlık tarihi olarak nitelendirilebilir.

İslam tarihinde kadının etkisi inkâr edilemez. Zira İslam’ın tebliğini başlattığı ilk günden itibaren hep mücadelenin içindedir. Kadının insandan sayılmadığı Mekke müşrik toplumunda yaşayan bir kadın olarak Hz. Hatice, hem Hz. Peygamberin eşi, hem de ilk Müslüman olarak İslami mücadelenin zor ve sıkıntılı dönemlerinde büyük fedakârlıklarda bulunmuş, zorluklara tahammül ederek her zaman Hz. Resulullah’a dayanak olmuştur.

Aynı şekilde Hz. Fatıma, Hz. Ayşe, Hz. Zeynep(ra) tarih yazan, o günden bugüne kadınlarımıza örneklik oluşturan büyük kadınlardır. Hz. Resul–i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’dan dolayı bu mertebelere ulaştığı söylenebilir. Buna karşın yine peygamberlerle nispeti olan, Hz. Nuh ve Hz. Lut (as)’ın eşleri ise kötü ve lanetlenmiş kadınlar olarak kıyamete kadar anılacaklardır.

İslam tarihinde kimi kadınlar ihlas, samimiyet ve takvalarıyla nam yapmışlar. Örneğin Mekke’nin şiddetli işkence günlerinde İslam’dan taviz vermeye yanaşmadığı için eşi ve çocuklarıyla işkencelere tabi tutulan Yasir (ra)’ın eşi Sümeyye (ra)’nın sabrı ve direnişi İslami mücadele veren kadınların önünde bir anıt gibi durmaktadır. Yine İslam’ın yayılması için çalışan, eşleriyle uzak diyarlara hicrete çıkan, İslam ordusuna yardımcı olabilmek için cephelere akın eden, Uhud harbinde yakınlarını kaybettikleri halde önderleri Hz. Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın sağ olduğunu öğrenince Allah Teala’ya şükreden kadınlar, kıyamete kadar hayırla yad edilmeyi hak etmişlerdir.

İslam kültür ve medeniyetinin gelişmesi ve kökleşmesinde çabaları bulunan birçok kadının adından zikredilir. Hadis rivayet eden, tarihçi ya da müfessir kadınların sayısı epeyce fazladır. Hicri 8 asırda yaşayan Basralı Rabiat’ül Adeviyye gibi âlime ve mutasavvıf kadınlar tarih içerisinde nakşedilmiş nur şuleleridir.

Küfrün bu denli güçlü olduğu ve Müslümanların büyük sıkıntılar yaşadığı günümüzde Müslüman kadınlar etkin rol oynayabilir ve tarihe etki edebilirler mi? Etkin rol alma ve büyük eserler bırakma kişinin ilmini, takvasını ve kabiliyetlerini ilgilendirdiği gibi, ortam ve şartlarla da yakından ilgilidir. Bazen insanın kabiliyeti uygun, ilmi yeterli olabilir, ancak ortamın uygun olmayışı gelişmeleri önemli ölçüde engeller. Özellikle Kemalist/laik bir rejimin varlık sürdüğü ülkede ilim ve kabiliyetler bir yere kadar işe yaramakta, keyfi uygulamalarla olumlu çabaların önü kesilebilmektedir. Bu gibi ortamlarda yapılması gereken;sorumluluk bilinciyle hareket edip kulluğu en güzel şekilde yerine getirmek ve büyük bir özveriyle ortamı değiştirme üzerine yoğunlaşmaktır. Bu, bireysel olarak gerçekleşemediğinden en uygun ve geçerli yol cemaatsel çalışmalara katılmaktır.

Müslüman kadının hedefi tarih yazmak değil, kulluğunu en güzel şekliyle yerine getirmektir. Bunda en fazla etkin olacağı yol, çocuklarını İslami ahlak ve terbiye ile büyütmek, Kur’an ve sünnet çerçevesinde İslami şahsiyet kazanmaları için çalışmaktır. Her Müslüman anne bunu hakkıyla yerine getirdiğinde İslam ahlakıyla yetişecek yeni nesiller hem tarihin şeklini değiştirebilecek hem de Müslümanların yaşadığı sıkıntılı ve zor şartları zorlayıp İslami bir ortamın oluşmasına öncülük edebilecekler. Bunun için ihlas, samimiyet, büyük bir özveri, yorulma bilmez çaba ve sarsılmaz sabra ihtiyaç vardır.

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *