AKİL İNSANLARDA SORUN

            Umarım yıllardır bu ülkede kimsenin tasvip etmediği olayların sonu gelir ve tüm insanlarımız birbirleri ile kardeşçe bir hayat yaşarlar.

            İki taraf da belki istem dışı kabul ettikleri ve “hakem” görevi görecekleri söylenen sözde “Akil İnsanlar” acaba kendilerine yüklenen misyonun altından kalkabilecekler mi? Açıkçası bu konuda çok endişeliyim. Çünkü “Akil İnsan” diye tarif edilen ve çözüm süreci içinde kendilerine büyük görev yüklenilen bu kişiler, halkın inancı ile ne kadar barışık bir hayat yaşadılar ve Müslüman halkı ne kadar tanıyorlar?

            Ben özellikle bu sözde “Akil İnsanlardan” sayılan bazı şahsiyetlere değinmek istiyorum. Bu şahsiyetlerden bazıları bu ülke de yıllarca “sanatçı, gazeteci” kimliği taşıdılar. Ama bu taşıdıkları kimlik onları hiçbir zaman halk ile “beraber yaşama” kültürüne sahip edemedi. Hatta yaptıkları filmler ve değişik gazetelerde yazdıkları yazılara bakıldığında bu sözde “Akil İnsanlar” toplumu meydana getiren ve İslam ile özdeş bir hayat yaşamaya çalışan kesimlerden ne kadar uzak oldukları yakinen görülecektir.

            Asıl şunu dile getirmek istiyorum; Eğer ülkemizde yaşanan bir çözüm sürecinin başarıya ulaşılması gerçekten isteniyorsa (Açıkçası hükümetin samimi olduğuna inanıyorum.) bu çözüm sürecinde çok daha sağlıklı düşünebilecek barışa katkı sağlayacak, özellikle bölge insanlarının takdirini kazanmış ve halk arasında “Kanaat Önderleri” olarak tanınan dini bütün şahsiyetlere çözüm sürecinde büyük görevler verilmesi gerekirdi.

            Geçmişinde İslam kültürü ile hiçbir bağı olmayan, İslami hiçbir derdi düşüncesi bulunmayan ve hayatı boyunca belki de İslam’ı sadece isim olarak, ya da birkaç basit söylemden ibaret sayanların böylesine hayati bir öneme sahip olan çözüm sürecine katkı sağlayabileceğine inanmıyorum. Hele bu sözüm ona “Akil İnsanlar” sıfatını alan bazı sanatçı kimliğine sahip kişilerin özellikle halkın inancına hiç saygısı olmayan bir partiden milletvekili teklifi almış olması bu düşüncelerimde ne kadar haklı olduğumu gösteriyor diye düşünüyorum.

            Hala çözüm sürecinde, bölgemizde yaşayan dini bütün, halkın inancına son derece bağlı ve bu konuda söz ve itibar sahibi mütedeyyin olan, hatta halk arasında “molla, seyda, şeyh alim” diye tanımlanan kanaat önderlerine neden görevler verilmediğini merak ediyorum.

            Sözünü ettiğim bu kanaat önderlerini çözüm süreci içinde devreye sokmanın, bu sürece çok olumlu bir katkı sağlayacağına yürekten inanıyorum. Bu kanaat önderlerinin bölge halkının üzerinde çok büyük bir etkisinin olduğu da herkesin malumudur. Çünkü bu insanlar hem bölgenin insanı, hem dini bütün şahsiyetler, hem de sahip oldukları ilim ve takva nedeni ile tarafsız olabilecekleri gibi, insanlar üzerinde de etkileri olan kişiliklere sahiptirler.

            Hatta şunu da belirtmek isterim ki, İslami yaşantısı olmayanlar dahi bu tür kanaat önderlerine büyük bir saygı duymakta, onların çözüm süreci içinde yer almalarından memnuniyet duyacaklarına dair söylemlerine şahit olmaktayız.

            Benim naçizane temennim, çözüm sürecinin başarıya ulaşması, bu çözümün kardeşlik hukukunu tesis etmede, en büyük kardeşlik vurgusuna vurgu yapan bölgenin tanınmış kanaat ve ilim ehli kişilerin de bu süreçte aktif yer almasıdır. İnanıyorum ki bu değerli “Alim, Seyda, Şeyh ve Molla” dediğimiz kişiler sürece dahil edilirse sorunun daha kolay ve daha çabuk çözülecektir.  Zaten bölge halkının da bu yönde bir talebi vardır. İnşallah çözüm sürecini sürdüren hükümet yetkilileri bu durumu görür ve bölgenin gerçek bilirkişi ve akil insanı olan bölgenin bu değerli insanların fikir ve etkilerinden faydalanır.

            Yoksa bölge insanını tanımayan, hayatı filmlerden ibaret sayanların çözüm sürecine fazla katkı sağlayabileceklerine inanmıyorum. Sorun, ancak onu tanıyan ve tanımlayan kişiler tarafından çözülebilir. Bu kişilerin başında, bölgenin kanaat önderlerinin geldiğine inanıyorum. Umarım bu “gerçek aydın” olan kanaat önderleri çözüm sürecine dahil edilir.