Çocuklar, henüz dört beş yaşlarında
zorunlu seküler eğitime tabi tutuluyor. Konuşmayı henüz öğrenmiş çocuğun
zihnine seküler ahlak dikte ediliyor. Henüz o yaşta çocukta seküler
alışkınlıklar oluşturuluyor.
O eğitim, ilkokul, ortaokul, lise ve
üniversitede aynı karakter üzerinden devam ediyor.
Basit bir din kültürü ve ahlak bilgisi
kitabında dahi saf ahlakın verilmesine izin verilmiyor. O kitapların bile pek
çok bölümü seküler ahlak ve seküler ideolojiyi öğretmeye ayrılıyor.
Medya bir yana sosyal medya bile özel
ayarlarla seküler ahlak ve ideolojileri hiçbir ilke tanımadan propaganda
ediyor.
Geçmişte, seküler ahlakın
propagandacıları olarak tiyatro ve sinema belli bir kitleye sesleniyordu.
Televizyon bile genellikle topluca izleniyordu. Onlar, kitlesel propaganda
araçlarıydı.
Yeni dünyada iletişim araçlarının
yaygınlaşmasıyla, her birimizin telefonunda, bireysel sosyal medya hesaplarında
durmaksızın seküler ahlaka itiliyoruz.
Bu kitlesel seslenişi aşıp her bireyi
birebir markaja alıp kulağından tutarak yönlendirmek gibi korkunç bir
yönlendirme dalgasıdır.
Ama bütün bu seküler ahlak eğitim ve
ahlak propagandası furyası içinde kişilerin yaptıkları yanlışlardan tamamen
dindarlıkları sorumlu tutuluyor.
Bunu hangi akıl alır? Bu, hangi vicdana
sığar?
Moğol katliamcıları bu modern zihin
katliamcılarını görselerdi kendilerini dünyanın en zavallı topluluğu
görürlerdi.
Öte yandan kendileri her tür necasete
bulaşır ama “özel hayatımız” diyerek “layüsel (hesap sorulmaz)” oluverirler.
Ama kenarından kıyısından dindarlığa
yaklaşmış biri, bir yanlış yapsa sonuna kadar teşhir etmekle kalmazlar. Bir
yanlışından dolayı onu “şeytan” gibi gösterir, onunla da kalmaz bütün çevresini
onun kusurundan sorumlu tutarlar. Yetmez… Onun mensubu olduğu camiaya işi
vardırlar. O da yetmez, bizzat İslam’ın kendisini söz konusu şahsın bütün
ahvalinden sorumlu tutarlar.
Bu çarpıtmayı düşünmeye takat getirecek
olan var mı?
Bırakın iyiliğin kabahat sayıldığı bu
seküler ortamda, İslam’ın ahkamının dört dörtlük uygulandığı bir ortamda dahi
Müslümanlar “masum” olma iddiasında değiller.
Müslüman, Peygamberler dışında her insanı
hataya açık görür. Hatayı acayip karşılamaz. Tövbede bulunmamayı, günahlarından
arınıp temizlenme çabasında olmamayı acayip görür.
Ama bunlar, sanki bütün Müslümanlar
masumiyet iddiasındaymışçasına sıradan bir Müslüman dahi bir hata etse davullar
çalarak, telallar çıkarak duyururlar, onu rencide ederler.
Aklı olanın vicdanının olmaması katliam
getirir. Vicdanı olup aklı olmayan ise o katliama mutlaka maruz kalır.
Ne yazık onların aklı var, vicdanı yok.
Müslümanların elbette aklı var, lâkin bir ortak aklı yok. Her Müslüman, onlar
karşısında yapayalnızdır. Müslüman öz yurdunda, kardeşleri içinde, göz göre
linç ediliyor.
İman, hakikaten avuçtaki kor ateş oluverdi.
Çözüm, kendimize gelmemiz ve tabloyu
bütün olarak görmemizdir. Bu melanet çarpıtmaya karşı daha kararlı durmamızdır.
0 yorum