Umutsuzluğumuzun bir yanı
kadim Cebriyeden gelir, diğer yanı modern determinist düşünceden.
Cebriye, İslam âleminin
ilmen aştığı ama zihniyet olarak aşamadığı bir sorundur. İnsan iradesini
hiçleştiren bu akım, Hicri 2. yüzyılda ilmen tarih müzesine hapsoldu. Ama onun
izleri Müslümanlar arasında bir yerlerde kendisini korudu.
Bu akımın etkisinde
kalanlardan çok, zihinsel bir sapma ile o akıma doğru yol alanlar, insan
eylemlerini insandan tamamen bağımsızlaştırdılar. İnsanın, insanlığın tarihsel
serüveninin önüne geçemeyeceğini öne sürdüler. Dolayısıyla dünyanın gidişatına
yön vermeye çalışan şahsiyetlerin azmini kırdılar. Onları dünyayı değiştirmeye
çalışmaktan alıkoyma yoluna gittiler.
Bu zihniyet, Müslümanların
Hicri 13-14/19-20. yüzyıllardaki yıkımlarının baş müsebbipleri arasındadır. O
asırlardan bu yana, tecdit ve ihya önderlerinin girişimlerinin önündeki
engellerden biri de yine o zihniyettir.
Şeyh Halid ez- Zülcenaheyn
Hazretleri, bu zihniyetle mücadele etmiş ama ona tabi olan çoğu şahsiyet dahi
onun bu husustaki mücadelesini sürdürmemiştir. Dolayısıyla iradesizlik ve
çaresizlik ifade edip azmi kıran “Ne yaparsak yapalım, işler kendi yolunda
gider!” söylemi, Müslümanların zihin dünyasına galebe çalmıştır.
Sorunlara çözüm bulmakta
İslam’a yönelmek yerine, Batı’ya yönelen İslam dünyası mensupları da bu
zihniyetten uzaklaşmamışlardır. Çünkü onları da determinizm tuzağı beklemiştir.
Determinizm, normalde benzer
sebeplerin benzer sonuçlar oluşturacağı görüşüdür. Lâkin Marksist zihniyetin
elinde cebriye ile aynı noktaya taşınmıştır.
Marksist deterministler,
tarihin kapitalizmden sonra sosyalizmi getireceğine inanmışlar ve bunun önüne
geçmenin mümkün olmadığını öne sürmüşlerdir. Dolayısıyla insan iradesini ipotek
altına almışlar, onun eylemlerin gerçekleşmesindeki etkisini
hiçleştirmişlerdir.
Determinizm, özellikle
propaganda dilinde insan idaresini hiçleştirme noktasında tamı tamına cebriye
ile aynı noktaya gelmiştir.
Dünyanın farklı noktalarında
milyonlarca genç, tarihsel zorunluluğa inandırılarak sosyalistleşip
Marksistleşmiştir.
Onların yaşadığı hayal
kırıklığı ise binlerce verimli insanı intihara dahi götürebilmiştir. Diğerleri,
kendilerini zevk ü sefaya vererek düşünme kabiliyetlerini tatil etmeye, umuda
dair hatıralarını bastırmaya ve içinde bulundukları ana hapsolarak bedensel
olarak varlıklarını sürdürmeye çalışmışlardır.
Yakın tarih, bu açıdan bir
tür Marksist mezarlığıdır. Hiçbir ideoloji, Marksizm kadar insanları hayal
kırıklığına uğratmakta yol almamıştır.
Liberal düşünürler,
neo-liberal olarak, Marksist iktisada karşı çıkmakla birlikte Marksist
felsefenin sınıf çatışması ve tarihsel determinizm gibi görüşlerini
devraldılar. Marksistler gibi determinizme sahip çıktılar. Onlardan farklı
olarak tarih, zorunlu olarak bizi liberalizmin iktidarına götürüyor. Bundan
ötesi yok dediler. Kendileri gibi liberal düşünmeyen herkesi Propaganda
dilinde, çağdışı, akıldan mantıktan mahrum, henüz yeteri kadar gelişmemiş
olarak etiketlediler.
Sıradan bir Müslüman genç,
İslam toplumunun zihninde kök salan Cebriyenin etkisi altındadır. Çevre
koşulları, ona şifahi olarak iradesizlik inancını, çaresizlik hissini aşılar.
Aynı genç, okul yıllarında determinist propagandaya maruz kalır. Ona bu kez
eğitim üzerinden, gizlenmiş mesajlarla iradesizlik ve çaresizlik öğretilir.
Cebriyeci anlayış, geçmişi
değiştirme yönünde irade sahibi olmadığını öğretirken determinist anlayış onu,
dayatılan yenilik anlayışından başka bir çıkış yolunun olmadığına inandırır.
Cebriyeci anlayış, onu
geçmiş konusunda etkisizleştirirken determinist anlayış, ona ya Marksist ya
liberal olmak zorunda olduğunu öğretir.
Cebriyeci, dünyayı
değiştiremezsin; determinist, dünya sadece bizim istediğimiz yönde değişir,
der. Kendisini onların etkisinden kurtarmayan hakkı bulamaz, hakkı bulsa onda
sebat edemez.
Nihayet genç, bu iki
zihniyet arasında; dünyaya merhameti, şefkati, insanîliği hakim kılma yönünde
değiştirebileceği inanç ve hissiyatından uzaklaşır.
0 yorum