İnsanlık, Resûl-i Ekrem
salallahü aleyhi vesellem ile bilgi çağına girdi. “Oku!” emri, bu açıdan
insanlığa yönelik hem bir çağrı hem bir ilandır.
Lâkin Müslümanlar, zaman
içinde kendi ilim kurumlarını ihya etmekte gaflete düştüler. Zihinlerini
yenilemeyenler, İlahî nizam İslam’ın sabitleri ile beşer olarak mekân ve zaman
içinde yaşayan Müslümanların değişkenleri arasındaki ahengi yakalayamadılar.
Bu zihin körelmesi yüzünden
mekân ve zaman kaynaklı değişkenler; zamanlar ve mekanlar üstü olan İslam
doğrultusunda üretilmedi; başkalarınca üretilenler dönüştürülemedi.
Müslümanın iradesi
işlevsizleşti. O bereketli iradenin işlevsizleşmesi ile Müslümanlar, çağ ve
mekanlarında insanlığa önderlik konumlarını kaybettiler. Kendi ilim kurumları
açıkken başkalarının kapılarında dünyalarına yarayacaklarını düşündükleri nuru
aradılar.
İslam’ın kadim muhalifleri,
nur arayan Müslümanın eline nar verdiler. Böylece İslam dünyasında ilim
öğrenmeye kastedenler, cennetin yolunu ararken cehenneme götüren yol ile yüz
yüze kaldılar.
Müslümanlar açısından cennete
götürecek dergahlar olarak ilim kurumlarına mukabil kurulan mekteplerin,
cehenneme götürecek dergahlar olarak dizayn edilmesi, çağın en büyük
felaketleri arasındadır.
Müstekbirler, bu çağda
insanlığın önüne halk dilinde “herkesin yaptığı” ile ifade edilen “kitlesel
tutum”, zamanın cebri olarak getirdikleri anlamında “çağ” ve sözde deneysel
bilginin ulaştırdığı neticeler bağlamında “bilim” olmak üzere üç put
koydular.
Her üç put arasındaki
organizasyon, nihayetinde insanı vahiyden koparıp kula kul yapmayı amaçlıyor;
dolayısıyla mü’minin vahyi rehber edinen iradesine karşı konumlanıyor.
Ve mektepler, esasta bu
organizasyonun karargâhları gibi kurgulanıyor.
Mü’min, bu karargahlarda
vahiyden koparılarak “bilim” ve “çağ”a uymasının zorunluğu olduğu gerekçesiyle
“herkesleştirilecek”…
Böylece onun Allah’a kulluğa
götüren iradesi hiçleştirilip “bilime göre düşünen”, “çağa göre kendisine yön
veren”, “genelin yoluna giren”; onlara göre “sosyal” hakikatte itaat altına
alınmış, “kitle insanı” oluverecektir.
Müslümanlar, kendilerini
cennet yolundan cehennem yoluna çeviren bu dayatmayı ilk anda fark ettiler. Ama
onunla mücadelede yetersiz kaldılar.
Şimdi yepyeni bir süreçle
karşı karşıyayız: Toplarla, bombalarla gelen kapitalist istila ve sloganlarla
gelen Marksist zihinsel istiladan sonra, fısıltı ile hatta sessiz görüntü ile
gelen ahlakta en dip bir istila tarzı ile karşı karşıyayız.
Hiçbir mektep, bu istilayı
bertaraf edecek şekilde bir müfredata sahip değildir. Çarşamba günü gazetemizde
yayımlanan “Çocuğun eti hocanın, kemiği ailenin mi?” başlıklı analizimde
anlattığım üzere hiçbirimiz, çocuğumuzu cennete götürecek bir mektep seçeneğine
sahip değiliz.
Ama vaziyet karşısında aciz
de olamayız. İrademiz, yüce Allah’ın külli iradesi karşısında acizdir,
kulların cüzi iradesi karşısında değil.
Eğitim sürecine dahil olmak,
yasal olarak zorunludur. Ayrıca çağın karmaşık yaşamı da alternatifi ve ondan
üstünü üretilmediği sürece eğitime dahil olmayı zorunlu hâle getirmektedir.
Fakat biz buna rağmen “halvet
der encümen (halk içinde Hak’tan gafil olmama)” ilkesiyle; çocuklarımızı
ateşten koruyabiliriz.
Kendilerine yönelik bütün
dayatmalara rağmen,
İslam’ın sabitlerine sıkıca
sarılacak,
Çağ ve mekânın değişkenlerini
tahlil edip İslam’ın sabitleriyle yönetecek ve geliştirecek
Üstün iradeli,
Öncü,
Ufku açık,
Kalbi diri
bir nesil yetiştirebiliriz.
Yeter ki çağın putlarına
karşı uyanık olalım ve çocuklarımıza Lat ve Uzza’yı tanıttığımız gibi bu
putları da tanıtalım.
Yeter ki biz, Nemrut ve
Firavunların isimleri peşinde koşmak yerine onların niteliklerini kavrayıp o
niteliklerin bugünkü sahiplerini bilelim.
Yeter ki biz, Hz. Muhammed
Mustafa salallahü aleyhi vesellem’in kişiliğinde Hz. İsa, Hz. Musa ve Hz.
İbrahim’i topladığını bilelim.
O zaman bütün yollar
açılacak, bütün engeller kalkacaktır.
0 yorum