Yüce Allah’ın Kuran’a koyduğu farzlardan biri de “vasat
ümmet”, “vasat cemaat” olmaktır. Vasat olmak cemaat olmanın; ümmet olmanın ön
koşuludur, şartıdır. Vasat olmayanda aşırılık vardır. Aşırılık da dinde ret
edilmiştir. Bugün İslam Aleminin ve Müslümanların en büyük sorunlarından biri
aşırılıktır. Aşırılık, dini parçalamaktır. Dinin parçası ile dindarı dövmektir;
Müslümanları dışlamak, ötekileştirmek, bölmek ve parçalamaktır. Müslümanlar
arası en büyük fitnedir. Aşırılığın süreci baş döndürücü şekilde öyle hızlı işliyor
ve zemini öyle hızlı oluşuyor ki!.. Her şey din adına gerçekleşiyor! Önce
dindarlık adına, dini parçalıyorlar! Sonra davet ve cihat adına, gençler
birbirine kurşun sıkarken; siyasiler, alimler, aydın ve yazarlar da ayetleri,
hadisleri ve hak sözleri kurşun yaparak birbirlerine ve dışta kalan
Müslümanlara sıkıyorlar! Akıl ve din dışı bu sarhoşluk ve aşırılık hali,
Müslümanlar arasında gittikçe “vasat”ı öldürüyor. “Vasat olan”ın alanını
daraltıyor. Zulmün her türlüsünün yaşandığı ve İslam ile savaşın türlü plan ve
saldırılarla en üst düzeyden yapıldığı bir zamanda, Müslümanın taraf olmaması
mümkün değildir. Böyle bir dünyada tarafsızlık hak bir yol ve konum olamaz.
Zulme ve zalime karşı olmak, taraf olmak ve vasat olmaktır. Ancak mazlumun
yanında yer almak adına, her yanlışını savunmak ve bu anlayışla hareket etmek
aşırılıktır. Rahmetli Cemil Meriç, “zulmün olduğu yerde tarafsızlık
namussuzluktur” diyor. El-hak zulme ve zalime karşı mazlumun yanında; İslam
düşmanlarına karşı da İslam’ın tarafındayız ve Müslüman(lar)ı savunuyoruz. Bu
konuda tarafız. Ancak İslam Alemi’nde ve dünya üzerindeki Müslümanlarda büyük
bir sorun var ve bu durum, vasat (kalmak isteyen) Müslümanları gittikçe
zorluyor. Müslümanlar arası ihtilaf, çekişme ve düşmanlıkları daha da artırıyor.
Tarihteki fitneleri uyandırmakla kalmıyor, Müslümanlar arasında yeni fitne
ateşlerini tutuşturuyor. Nedir bu vahim durum? Zulme uğramış olmaktan dolayı
mazlumun yanında yer alıyorsun veya İslam’a düşmanlıktan kaynaklı ve Müslüman
oluşundan dolayı saldırıya uğrayan Müslümana taraf oluyorsun, savunuyorsun...
Bu, yeterli görülmüyor! “Her şeyimi savunacaksın ve hiçbir yanlışımı
eleştirmeyeceksin” deniyor! Somutlaştırayım: Türkiye’de Erdoğan liderliğinde AK
Parti güzel şeyler yanında yanlış şeyler de yaptı. Ancak şu da bir gerçek
Erdoğan, Müslümanlığından dolayı ülke içinden ve ülke dışından ciddi
saldırılara uğradı ve hala da uğruyor. Bu saldırıların şiddeti ve etkisinden
dolayı da bazı konularda ve noktalarda bazen nasıl tepki vereceğini ve pozisyon
alacağını bilemez oldu. Böyle bir tabloda; hem yaptığı güzel işlerden ve hem de
Müslümanlığından dolayı ülke içi ve ülke dışı uğradığı saldırılarda ve
durumlarda Erdoğan’a destek verirken; yanlışlarını düzeltmek adına eleştiriyor;
yer yer konunun ehemmiyetine binaen de tepki gösteriyoruz. İşte sorun tam da
burada baş gösteriyor. İş Erdoğancılık’a dönüşüyor: “Ya tarafsın ya da karşı
taraf!” Bu akıl dışılık burada kalmıyor hezeyana dönüşüyor: (Doğrusu yanlışı,
haklısı haksızı, her yönü ile taraf olmadığın zaman) “Tarafsızlık
namussuzluktur!” suçlaması ve düşmanlığı ile karşılaşıyorsun! Aynı durum İran
ve “İrancılık” konusunda da var. İran bir inkılap yaptı ve hemen bütün İslam
alemi sevdi, sevindi. İnkılap sonrası İran, emperyalistlerin ve Siyonistlerin
saldırısına uğradı. Çok ağır ambargo ve yaptırımlara tabi tutuldu. Bu hala da
devam ediyor. Bu noktalarda samimi Müslümanlar İran’ın yanında durdu ve İran’ı
savundu. Hatta öyle ki, bu bağlamda İran’a savaş açan Saddam’a karşı İran-Irak
Savaşı’nda hop oturup hop kalktı, radyodan dinlediği haberler üzerinden gönlü
İran ile attı. Yatıp kalkıp İran’a dua etti. Ama gelin görün ki, bütün bunlar,
İrancılık ve Şiicilik yapanların nezdinde yetmedi! Yanlışı ile doğrusu,
haksızlığı ve haklılığı ile İran’ı savunmayanlar, İrancılık ucubeliği nezdinde;
sahabeye dil uzatıp hakaret etmeyenler de Şiicilik nezdinde kabul görmedi.
Bırakın kabul görmeyi; iyi niyetli eleştirileri dahi
düşmanlık olarak gördüler ve saldırdılar. Hızlarını alamadılar; herkesi
Vahhabilik ile İşidçilik ile suçladılar! Aşırılığın sarhoş ediciliğinden içen
Kürtçüler ve tekfirciler de aynı kafada: Kürtlerin mazlumiyetini savunup,
HDP/PKK’yi eleştirdiğinizde Kürt düşmanı oluyorsunuz! Tekfircilik nezdinde de
Allah’a ve Resulüne (sav) iman etmiş olsanız ve İslam’ı yaşasanız da tekfirci
gibi düşünmediğiniz ve hareket etmediğiniz için müşrik, münafık ve kafir olup
dinden çıkıyorsunuz! Farkında mısınız; Erdoğancılıktan (veya yanlışlarından)
dolayı Erdoğan’ı; İrancılıktan dolayı İran’ı; HDP/PKK’den dolayı Kürtlerin
mazlumiyetini; tekfircilikten dolayı da İslam’ı savunamaz olduk! “Kula
kulluktan Allah’a kulluk etmeyi” dillendirirken; bağlandıklarınızı ve
savunduklarınızı eleştirilemez gördüğünüzün farkında mısınız? Böyle bir tabloda
aklınızı oynatmadan vasat yola devam ediyorsanız, yatın kalkın şükredin. Hele
hele vasat bir camianın içinde iseniz öpün başınızın üzerine koyun, kıymetini
bilin. Konu derin, söz uzun... Söylenecek çok şey var! Son sözüm aşırılıklarını
din edinenlere: Yapmayın beyler! “Vasat”ın alanını daraltmayın, hele “vasat”a
düşmanlık hiç etmeyin, yoksa bu dine en büyük kötülüğü etmiş olursunuz!