87

Türkçede oyun kelimesi “vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence; kumar, şaşkınlık uyandırıcı hüner; genellikle müzik eşliğinde yapılan hareketler bütünü, temsil, fizik gücünü ve zekâyı geliştirmek amacıyla yapılan yarışma; hile, düzen” gibi anlamlara gelmektedir. Kişiyi oyalayan, ona başka şeyleri unutturan manasına da geliyor. Kur’an’da insanı aldatması ve geçici olma sebebiyle dünya hayatı da “bir oyuna" benzetilmiştir.

Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz? (Enam- 32)

Çocuğun zekâ gelişimi ve şahsiyet terbiyesinde, yeteneklerinin ortaya çıkmasında oyunun önemli rolü vardır. Ayrıca çocuğun dürüstlük, paylaşmayı öğrenme, başkalarının haklarına saygı, fedakârlık gibi ahlâkî nitelikleri kazanmasında, sosyal kişiliğinin oluşmasında oyunun vazgeçilmez bir yeri olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Bazı pedagog ve kuramcılar; çocuğun oyuna olan ihtiyacını gıdaya olan ihtiyacı kadar önemsemiş, oyun oynamayan çocukların iyi gelişemeyeceği tespitinde bulunmuşlardır.

Oyun oynamanın da iyi ve kötü yönleri mevcuttur. Her şeyde olduğu gibi oyunun da insan üzerinde faydası olduğu gibi zararlı yönleri de var. Dinimizde haram olmayan/harama götürmeyen oyunların oynamasında bir sakınca görülmez; ama vahşeti, öldürmeyi, şehveti hatırlatan oyunlar zararlıdır ve dinimiz bunu yasaklamıştır.

Batılıların ürettiği oyunlar; kişilik, şahsiyet, ahlak üzerinde ciddi sıkıntılar oluşturmaktadır. Çocuğu/genci eğitmekten çok, eğitimine/gelişimine engel olmaktadır. Bunlar oyunu, eğitim aracı olmaktan çok; ticari, istihbari ve kültürel yozlaşma gibi ifsat projeleri için kullanmaktadırlar. 

Batı felsefesi, insanlığı düşünen bir zihniyete sahip değildir. Kapitalist/Korsan bir zihniyete sahip olduğundan menfaat putu için önüne çıkan her şeyi yok eder. İngiliz tüccarlar Çin gençlerini ele geçirmek için 19. yüzyılın başlarında Çin'e yasa dışı yollardan afyon sokmaları ve bunun Çin ile İngiltere/Fransa arasında afyon savaşına dönüşmesi veya ABD’nin Afganistan’ı işgal ettikten sonra orayı uyuşturucu pazarı haline getirmesi gibi…

Batı’nın vicdanı/insanlığı olmadığı için gençliği düşünerek ürün geliştirmez. Onlar, menfaatlerini düşünerek hareket ediyorlar. Yok olan nesiller onların umurunda değil. Devletimiz, onlardan gelen bu tür oyunlara gerekirse yasaklama getirmeli. Süzgeçten geçirmeden Batı’dan hiçbir şey almamalı. 

Adrenali yüksek olan oyunlar, gençlerin nefsini daha çok cezbettiği için maalesef bu oyunlar gençler arasında daha çok rağbet görüyor. Gençlik, akıldan ziyade nefsi ile hareket ettiği için bu tür oyunlara dalabiliyorlar. 

Peki, harama götüren bir oyunun zararları nelerdir?

- Sorumluluğunu ihmal etme.

- İleride evlendiğinde aile içi iletişim sıkıntısı yaşama

- Vaktini boşa harcama

- Zihinsel olarak gelişememe

- Zihinsel yorgunluk

- Manevi noktada geri kalma

- Göz gibi büyük bir nimete zarar verme. 

- Fiziksel olarak bedenin duruşunu bozma

- Kısa veya uzun vadede sağlık problemleri gibi… gibi…

 

Bilgisayar oyunu oynamak eğitimde aşırı gerilemeye veya başarısızlığa (derslerden geri kalmaya) neden oluyorsa oyun oynamak zarar veriyor seviyesine gelmiş demektir. Artık buna bir çare bulunmalı. 

Devlet/millet/aile/öğretmenler olarak, çocukların/gençlerin eğitim sürecindeki gereksinimleri karşılamak için çabaladığımız kadar eğitime ve öğretime engel olacak problemlere de çözümler üretmek gerekir. 

Öğrencilerin gelişimini sağlayacak ortamları oluşturmak kadar, gelişimine engel olacak ortamlara da müsaade edilmemeli. Önceden önlem alınmalı. 

Yeni nesil bilgisayar/tablet/telefon oyunları, öğrencilerin eğitimine vurulmuş büyük bir darbedir. Devlet olarak bu tür oyunlara kısıtlama veya yasaklama getirilmeli. Bununla beraber gençleri başka alanlara kanalize edebilmeliyiz. Oyuna verilen zamanın boşluğunu doldurmak gerekir. Bu zaman, doldurulmadığı vakit, yapılan yasaklamalar da havada kalacaktır. Tabi, bu zamanı doldurma meselesi de maneviyatı zedeleyecek türden olmamalı. Kaş yapayım derken göz çıkartmamak gerekir. 

Nasıl ki Hz. Peygamber (s.a.v), ashab-ı güzini yetiştirdi, nasıl ki ashab-ı güzin, tabiinleri yetiştirdi ve nasıl ki tabiinler de tabe-i tabiinleri yetiştirdi... Aynı şekilde bir müslüman da bir eğitimci de imanlı bir nesli yetiştirmeyi kendisine bir vefa borcu olarak görmelidir. 

Vesselam…

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *