88

“Doğru ve temiz işler hep ölçülü ve ağırbaşlıdır. Ölçü olmayan yerde; kavga, gürültü ve haksızlık vardır.” der Montaigne.

Ferşten tâ Arşa kadar her şey, bir ölçü çerçevesinde Allah tarafından yaratılmıştır. Yıldızlar, bitkiler, hayvanlar, insanlar... Kâinat içindeki tüm mahlukatta mükemmel bir düzen olduğu, aklı başında olan herkesin bildiği ve gördüğü bir şeydir. İnsanın gücünü ve aklını aşan bu düzen, bir yaratıcının varlığının göstergesidir. Madem bir yaratıcı var, o zaman hem göklerin hem de yerin bir Rabbi-terbiyecisi, düzenleyicisi- olmalı. Rab olan ise yarattığı mahlukata mutlaka bir ölçü verir. Evet insanın ölçüsü de Allah’ın kitabı Kur'an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin sünnetidir. Kim ki insanların ihtiyaçlarını bunların dışında ararsa o, insanı düzeltmekten çok bozma taraftarı olmuş demektir.

Modern-seküler hayatın sahipleri, çağdaşlaşmaya bir ölçü biçtiler. Modernistler, kadının özgür olmasının ölçütünü kadının bedenini teşhir etmesine bağladılar. Ne kadar teşhir o kadar özgür sloganı ile modernizm, kadına bir tanım biçti. Modernizm, kadının fabrika ayarlarıyla oynayarak nefsine köle ve toplumda saldırgan ve saldırıya uğrayan nesne haline getirdi. Ar gidince ayar da gider maalesef. Ayarı bozuk olan, aslî işlevini de kaybeder. 

Ölçüsüzlerin topluma biçtiği ölçüyle hareket eden insanlar da raydan çıkararak birer suç makinası haline geldiler. Bu ölçüsüzler, ölçüyü aştıkça sorunlar daha da arttı. Sorunların kaynağı kendileri olmasına rağmen ellerindeki kitle iletişim araçları ile daima gündemde kalarak toplumu yanlış yöne kanalize etmeye çalıştılar. Yüzyıldır laik eğitim sistemi ile yetiştirilen Müslüman evlatlarının yaptığı her hatayı İslâm dinine mal ettiler. Halbuki bu nesil onların ürünüydü. Ektiklerini biçiyorlardı. Ürün bozuk çıkınca da gündem saptırmalarla hedef değiştirerek kendilerini aklamaya çalıştılar.

Müslüman toplumlarda tarihte hiçbir zaman bu kadar öldürme, hırsızlık, boşanma, kadın cinayetleri, madde bağımlılığı, israf...gibi aklınıza gelebilecek ne kadar kötü melanet varsa toplu bir şekilde görülmedi. Bu çağ tüm helak olan kavimlerin kötülüklerini toplayıp içimize enjekte etti adeta. 

Bizler yönümüzü Batıya çevirdikçe battık. Battıkça da denize düşen yılana sarılır misali tekrar bizi batıranların kapısına gittik. Bizleri öyle cellatlarımıza aşık etmişlerdi ki hakikati göremiyorduk. Adeta gözlerimiz kör, akıllarımız tutulmuştu. Kitle iletişim araçlarıyla tıpkı Firavun dönemindeki sihirbazlar misali medya organlarıyla, film ve dizilerle bizleri sihirlemişlerdi. Madde bağımlısı gençler gibi kurtuluşu Kur'an eczanesinde değil de tekrar maddenin bağımlılık dozajını artıran yerde aradık. Kendilerine hayrı dokunmayan ve kendi toplumundaki çözülmeleri düzeltmekten aciz Modernist- Sekülerci devletlerin ayağına gittik. Gittikçe de yürüdüğümüz yolların çukurları da o oranda arttı. 

Ölçüsüzlüğü ölçü edinenlerin bizlere biçtiği ölçü ile hareket ettikçe sorunlarımız daha da çıkılmaz hale geldi. 

Evet bizler hakikati nerede kaybetmişsek orada aramamız gerekirken, Nasreddin Hoca misali; samanlıkta kaybolan iğneyi dışarıda aramaya çalışıyoruz. Bu hikâye, meselenin çözümünün yanlış yerde aranmakla çözümün bulunamayacağını bizlere ibretli bir şekilde açıklıyor. 

Peki çözüm nedir o zaman?

Çözümü bizlere İrlandalı Sosyalist bir Batılı olan George Bernard Shaw söylesin:

“Problemin problem üzerine yığıldığı günümüzde, bütün problemleri bir kahve içme rahatlığında çözen Hz. Muhammed’e, (s.a.v) beşeriyetin çok ihtiyacı vardır.” 

Hakikat, hakikattir. Hangi dilde, hangi coğrafyada ve kim söylerse söylesin hakikatin ölçüsü değişmez.

Yalnız ölçüleri yanlış olanların bütün ölçümleri de yanlış olur. 

Haddi-sınırı, ölçüyü- bilmeyenler; haddini bilmezler. Haddini bilmeyen de had belirleyemez.

İzmir'de, kadın hakları adı altında "İslam'ın kalesi olan tesettüre" hakaret eden foseptik çukurdan beslemeli sol zihniyete bir de bu gözle bakın. 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *