Bir toplumun büyüklüğünü, kalitesini gösteren temel ölçütler
sadece yüksek binalar, duble yolar, mimari ve mühendislik harikası olan yapılar
mıdır? Ya da sadece ekonomik gelişmişlik, atom bombası üretmek, bazı rakamsal
veriler yönünden başarılı olmak mıdır, büyük olmak?
Toplumları veya toplumumuzu sadece bu ve benzeri veriler
üzerinden değerlendirmeye alırsak büyük bir yanılgıya düşmüş oluruz. Bu aslında
maddeci bakış açısına sahip insanların, rakamları ve istatistikleri kutsayan
insanların yapabileceği bir değerlendirmedir.
Bir toplumun, medeniyetin büyüklüğü, o toplumu/ medeniyeti
oluşturan bireylerin kaliteleri ile doğrudan alakalıdır. Çünkü elde tutulan
hiçbir değer, insandan, daha doğrusu Rabbani boya ile boyanmış ve Nebevi ahlak
ile ahlaklanmış insandan daha değerli değildir.
İçinde yaşadığı topluma değer katacak insan modeli, ruhi
değerleri yüksek ve kuvvetli insan modelidir.
O halde bugün yapmamız gereken kendimiz başta olmak üzere
ulaşabildiğimiz herkeste ruhi ve ahlaki değerleri kuvvetlendirmemiz lazım.
Çünkü ahlak ve maneviyattan uzaklaşmış toplumlar şuan intiharın eşiğindedirler.
Bugün yüksek medeniyet değerlerini (!) bize pazarlamaya
çalışan Batı dünyasının; maddiyatı, menfaati önceleyen ve ahlaki değerlerden
uzak düşünce dünyası, kendi menşei ülkeleri iflasa götürdüğü gibi, kendilerini
taklit eden ülkelerin de nesillerini, kültürlerini iflasa sürüklüyor.
Eğer şu an içinde ve gelecek zaman içinde kazananlardan,
felaha kavuşanlardan olmak istiyorsak ruhi değerleri yüksek, maneviyatı güçlü
ve kendi değerleri, dini ile barışık bir toplum inşa etmek mecburiyetindeyiz.
Sadece ekonomik veya rakamsal verilere yatırıp yapmak,
şehirlerin ve sokakların taşlarına yatırım yapmak bir toplumu veya şehri
güzelleştirmez, kalkındırmaz. Bunları imar ederken, insanı da ihya etmek
gerekir.
Eğer bizler dünyanın süsüne aldanır ve sadece dünyamızı
kurtarmanın derdine düşüp, günü birlik düşünüp nesillerimizi ihmal edersek, gün
gelir kendi elimizle yetiştirdiğimiz veya yetiştiremediğimiz nesli biz bile
tanıyamayız.
Şehrimizin ve sokaklarımızın temizliğine gösterdiğimiz
hassasiyetin çok daha fazlasını, sokaklarımızda yaşanan görüntülere karşı da
gösterebilmeliyiz. Eğer biz İslam’ın iyiliği emredip, kötülükten sakındırma
düsturunu terk edersek ve etrafımızda yaşanan münkeratları görmezden gelirsek,
yarın çocuklarımızı dışarı dahi çıkaramayacak hale geliriz.
Bu görev “Siz,
insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz,
kötülükten alıkoyarsınız…” ayeti ile muhatap olan her Müslümanındır. Bu
ayet kitlesel bir iyilik hareketinin işaret fişeği, çıkış noktası olmalıdır.
Sadece oturup toplumun gidişatından şikâyetçi olmak, bizi
sorumluluklarımızdan kurtarmayacağı gibi, sorunlarımıza çözüm de olmaz. Çözüm
öze, yani fıtrata dönmektedir topyekun bir iyilik hareketine girişmektir.
Çözüm fıtrattadır, fıtratlar ise İslam üzeredir. Bireysel
hayatımızda İlahi emirleri rehber edinip, Nebevi ahlak ile ahlaklanır ve bunu
topluma taşıma adına bir gayret gösterirsek inşallah o zaman gerçek manada
şehirlerimiz, caddelerimiz ve nihayetinde toplumumuz ihya ve imar olur.
0 yorum