0

 

Cumhuriyet öncesi Osmanlı’da eğitim sistemi milliyetçilikten uzaktı. Osmanlılarda eğitim, birbirine kapalı farklı ortamlarda insanların inanç, yaşam şekillerine ve tercih isteklerine göre farklı uygulamalarla yürütülmekteydi. Bu uygulamalar temelde üçe ayrılmıştı. Bunlar 1.mahalle mektepleri ve medreseler, 2- tanzimat okulları, 3 kolejler ve azınlık okulları şeklinde yapılanmıştı. Bu okullarda Osmanlı idaresinde yaşayan farklı kesimler toplumsal varlıklarını, inanç,  dil, düşünce ve yaşam biçimleriyle sürdürüyorlardı.

Cumhuriyetin kuruluşundan kısa süre sonra 1924’te çıkarılan Tevhidi Tedrisat Kanunu ile tek tip vatandaş yetiştirmek için eğitim birleştirildi. Birleştirilmeyle halkın inanç ve kültürüne uygun,  okul seçmesinin önüne geçildi. Okulların birleştirilmesinden sonra çıkarılan harf kanunuyla Müslüman halk ülkede bir gecede cahil konumuna getirilmek suretiyle özünden koparılma planları yapıldı. Bu kanunların temel hedefi ülkede yaşayan Müslümanları inanç değerlerinden koparmak suretiyle değişimlerini sağlayarak, yeni kurulan seküler sisteme halkın entegrasyonu girişimleriydi. Asıl amaç birey ve toplumların tercih ve düşünceleriyle değil, baskıcı bir idare şekli ile toplumu tek tipleştirme projesiydi.

Dönemin tekçi faşist uygulamalarında toplum din, inanç ve kültüründen uzaklaştırmak suretiyle dönüştürmede Köy Enstitüleri lokomatif görevi gördü. Bu enstitülerde Türkçe tek dil olarak dayatıldı. Ülkede, Türkler dışında kalan halklar asimilasyon ve ötekileştirmelere maruz kaldı. Eğitimde yapılan söz konusu değişimler topluma modernlik kisvesi altında dayatıldı. Yeni geçilen latin alfabesi ile toplumun inanç ve kültür değerlerinden koparılması hedeflenmişti.  Alfabe değişinin yanı sıra, cumhuriyet öncesinde sadece bazı azınlık ve yabancı hıristiyan okullarda var olan karma eğitim cumhuriyetin ilanından sonra Müslümanlara da dayatılarak uygulanmıştır. Müslüman halk kendisine dayatılan karma eğitime karşı direnmiş, zorluk ve sıkıntılara rağmen inanç ve kültürlerine uygun eğitimi sürdürme mücadelesi vermişlerdir.

İlk kurulduğunda ülkenin eğitim seviyesinin artırılmasına yönelik bir kuruluş olarak lanse edilen Köy Enstitüleri, zaman ilerledikçe toplumumuzun inanç ve ahlâk değerleriyle çelişen sosyalist seküler düşünce akademisi işlevi görmüşlerdir. Köy enstitülerinde yetişen ilk nesiller, batı hayranlığıyla büyütülerek kendi inanç ve dini değerlerinden kopuk yetiştirilerek toplumlarına yabancılaştırılmışlardır. Ahlaki yozlaşma ve ideolojik etkilerinden ötürü enstitüler, her geçen gün halkın daha çok nefretini üzerine çeken kuruluşlar halini almışlardır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında sistem politikası olarak halka dayatılan tekçi zihniyeti zamanımızda kısmen değişti. Bunun sonucu olarak bu gün okullarda eskiye nazaran kılık kıyafet konusunda bir derece özgürlük var. Okulda isteyenin gidip namaz kılabileceği bir mescidi var. Ama gelinen bu noktada köy enstitülerinde ki ideolojik ruha sahip olup bu özgürlükleri hazmedemeyen, kabullenemeyen enstitülerin zamanımız versiyonları oluştu. Köy enstitülerinin ideolojik savunucuları günümüzde Eğitim-Sen’de sendikalaşmış olarak günümüze kadar varlığını sürdürmüş. Bu sendika 13 Şubat 2015 tarihinde tüm illerde Laik, Bilimsel, Anadilinde Eğitim ve Demokratik Yaşam” adı altında okullarda yeni yeni yaşanılmaya başlanan özgürlük ve dini değerlere karşı ülke genelinde bir günlük boykot çağrısı yaptı.

İlgili sendikanın internet sayfasından yer alan basın bildirisinde dile getirmeye çalıştıklarına bakıldığında öne çıkardığı konuları sıralayacak olursak,

1- Muhafazakâr dindar bir neslin yetişmesine karşıdırlar,

2- Okullarda din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin varlığını hazmedemeyen bir düşünceye sahiptirler.

3- Yıllarca okullarda dindar insanlara dayatılan başta başörtüsü olmak üzere dayatılan zulümlerin devam etmesini istiyorlar,

4- Yeni düzenlemelerle okulda açılan mescitleri hazmedebilmiş değiller.

Yukarıda belirttiğim dört maddenin bir kısmını doğrudan bir kısmını ima yoluyla basın açıklamalarında dile getirmişlerdir. Kendileri gibi olmayan düşünmeyenleri ötekileştiren, temelde dini değerlere düşman,seküler anlayışa sahip bu sendikanın tavrını anlamak zor olmuyor. Ama bizi üzen, düşündüren ve derinden yaralayan tarafı dini inancı bütün, alnı secde gören ve abdestli namazlı birçok eğitimci kardeşimizin bunların çatısı altında olmasıdır. Bu durumda olan kardeşlerimizin biran evvel durumlarını gözden geçirerek, kendi inanç değerlerine savaş açanlarla aynı karede bulunarak sayılarını artırmamaları gerektiğini, aksi durumda bunun kendilerine büyük vebal ve sorumluluk getireceğinin bilincinde olmaları gerektiğidir.

 

Son olarak toplumun huzur, güven ve barış içinde yaşayabilmesinin tek dayanağının, yeniden yetiştirilecek, kendini bilen, dindar nesillerle olacağının bilinmesi gerekir. 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *