0


“Batılılar yaşı ilerlemiş kimselere ‘old’ yani ‘eski’ adını verir. Biz ise ‘ihtiyar’ yani ‘seçkin’ adını veririz.” der Abdulhakim Sonkaya. Bu ifadeler İslam’dan beslenen medeniyetimiz ile maddeci düşünen ilahi öğretilerden uzak Batı’nın ihtiyarlara bakış açısını çok iyi ifade ediyor. Aslında bu, iki farklı dünyanın insana bakış açısını da çok iyi ifade ediyor.

İslam’ın öğretileri üzerine inşa edilen toplumlarda, Allah’ın boyası ile boyanan, nebevi ölçüleri hayatları için mihenk taşı yapmış olan toplumlarda, ihtiyarlar her zaman değer ve hürmet görmüşlerdir.

Bu anlayış ve öğretilere göre ihtiyarlar; rahmet ve berekete vesile, bela ve musibetlere karşı bir kalkan olarak ifade edilmiştir. Allah’ın rızası yine onlara yapılacak olan muameleye, “bizden” olmanın bir şartı da büyüklere gösterilecek saygıya bağlanmıştır. Bunun gibi birçok örnek verilebilir.

İhtiyarlarımız, akledebilenler için büyük bir ibret vesilesidirler. Biz onlara bakarak hayat serüvenimizi görebiliriz. Çünkü bugün ihtiyar olanlar dün gençtiler, bugün genç olanlar da yarın ihtiyar olacaklardır.

Mesela ihtiyarlarımız birleştirici unsurdurlar. Dünümüz ile bugünümüz arasında köprüdürler. Bu anlamda her biri birer canlı tarihtirler. Öyle ki onlardaki tarih her kitapta da yer almaz. Bundan ötürü ihtiyarlarının kıymetini bilmeyenler, tarihlerinin de kıymetini bilmezler.

Yine ihtiyarlarımızın her biri bir kitap gibidir. Yüzlerindeki kırışıklıkların arasında nice bilgiler, tecrübeler saklıdır onların. Feri kaçmış gözlerinin her biri, birer canlı fotoğraf arşivi gibidir. Tabi okuyabilene, görebilene...

Bundandır ki kitaplardaki, filmlerdeki “bilge insan” tiplemeleri hep saçı-sakalı ağarmış ihtiyarlar olur. Çünkü onların bilgileri kitaptan ezberlenmiş bilgiler değil, tamamen tecrübe ve yılların verdiği bilgi birikimidir.

Bu anlamda ihtiyarlarından istifade etmeyi bilen, karanlıkta elinde fenerle önünü aydınlatan kişi gibidir.  İhtiyarlarının kıymetini bilmeyenler ise karanlıkların içinde uçurumlardan yuvarlanmaya mahkûmdurlar.

Yine ihtiyarlarımız toplumumuzun birleştirici gücüdürler, toplumsal barışın sigortasıdırlar. Hepimiz ya tecrübe etmişizdir veya etrafımızda görmüşüzdür; bir anlaşmazlık ve tartışma durumunda ihtiyarların veya büyüklerin araya girmesi ile hemen sorunlar hallolur.

Bayramlarda etraflarında toplandığımız koca çınarlardır onlar. Meyve veremeseler de onların gölgelerinde gölgelenebilmeyi bilmek gerek.

Ama maalesef dünyevileştiğimiz oranda kendi medeniyet değerlerimizden uzaklaşıyoruz. Ve kendi medeniyet değerlerimizden uzaklaştıkça bizler de dünyaperest oluyoruz. Hal böyle olunca kâinatı maddeden; insanı ise ekonomik bir varlıktan, bir rakamdan ibaret görüyoruz.

Bu şekilde düzen ve dengeler sarsılınca, ihtiyarlarımızın toplumdaki yerleri de sarsılıyor maalesef. Artık ihtiyarlarımızı rahmet ve cennet vesilesi değil, bir yük olarak görmeye başlıyoruz. Mesela evliliğin ilk şartlarından birisini de “Ben senin ihtiyarların ile yaşamam.” olarak koşuyoruz.

Aslında ihtiyarlarımızı bir yük olarak görerek ve onlara hak ettikleri değeri vermeyerek, kendimizi Allah’ın rahmetinden uzak tutuyoruz. Belaların üzerimize sel gibi döküleceği bir çağda, beli bükülmüş yaşlılar hürmetine yaşadığımızı, ayakta durduğumuzu unutuyoruz.

Allah’ın ve Resulü’nün kıymet verdiği, hürmet ettiği insanlara, biz hürmetsizlik edersek, yarın ilahi dergâhta hürmet ve kıymet beklemeyelim. Elimizdeki büyük kıymetin, kıymetlerin farkında değiliz ki her biri cennetimize vesile… Son olarak Tirmizi’de geçen bir hadis-i şerifle bitiriyorum: “Ana-babası, yanında yaşlandığı halde, [onların rızalarını alamayıp] Cenneti kazanamayanın burnu sürtülsün.”

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *