0

 

            Mekke, coğrafi konumu itibarı ile bir ticaret merkezi ve değişik kabile ve ırktan insanların çok sıkça bir araya geldiği bir şehirdi. Nedeni de orada Kabe’nin bulunuyor olması.

O zamanın şartlarına göre eğer Kabe Mekke’de olmazsa ve insanlar ticari amaçla orada toplanmasa Mekke’nin hiçbir değeri olmayacak ve bir özellik taşımayacaktı. Birde Mekke’yi merkez şehir yapan çok büyük bir özellik daha vardı ki o da Yahudi ve Hristiyanların oraya olan büyük ilgilerinin olması. Peki neden?

Hem Yahudilerin hem de Hristiyanların oraya büyük bir ilgi göstermelerinin nedeni, aslında kendilerinin de çok iyi bildiği bir gerçeklikten kaynaklanıyordu. O da şuydu: Çıkması beklenen son peygamberin kendi içlerinden çıkmalarını istiyor olmalarıydı. Hatta özellikle Yahudiler, tarih boyunca yaptıkları, içinde bulundukları coğrafi bölgelerde “fitne” çıkarma işlerini de öylesine güzel ve sinsice bir şekilde yerine getirmeye çalışmışlardı ki, Mekke de bulunan Arap kabileleri arasına fitneyi sokarak, onları sürekli bir şekilde kabile, hatta aşiret savaşları ile birbirleri ile çatıştırıyorlardı. Bu çatışmaları sadece Mekke şehir devleti ile sınırlı tutmayıp bu çatışmayı Medine’nin içine bile yaymayı başarmışlardı. (Medine’de Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki “buas günü” savaşları çok meşhurdur.)

Son peygamber gelmeden önce Mekke şirk devletinin ve komşu şehirlerin yaşam koşullarına da bakmak gerekir ki bu coğrafi bölgelerde insanlar arasında hiçbir hukuki kaide olmadığı gibi, insanlar kendi aralarından kendi hukuk sistemlerini kurarken, kurulan bu hukuk sistemi tamamen güçlülerin haklarını korumaya yönelik bir yapı teşkil ediyordu. Özellikle ezilenlerin, yetimlerin, zayıfların, fakirlerin, kimsesizlerin ve özellikle de kölelerin hakkını savunacak hiçbir hukuki düzenleme söz konusu değildi. Ayrıca kadın haklarını dile getiren bir yapı olmadığı gibi, zaten kadınlar insan yerine bile konmuyordu. Bir erkek bazen yüze yakın kadına sahip olabiliyor ve onları istediği gibi kullanabiliyordu. “Onların bedenlerinin pazarlamak, onları para karşılığı istediği gibi başkalarına birkaç günlüğüne vermek, vs…”

İnanç konusuna gelince Mekke şirk devleti ve etrafındaki diğer şehir devletlerinde şirk ve puta tapıcılık başını almış yürümüş, insanlar kendi tapınma ihtiyaçlarını gidermek için bazen helvadan bile putlar yapar, bunları ilah edinir, onlardan medet umar, ama acıktıklarında da onları yerlerdi. Hemen her evde, (yöneticilerin evlerinde Ebu Leheb, Ebu Cehil, Ebu Sufyan…gibilerin) evin en güzel yerlerine tahtadan, betondan veya metalden yapılmış putlar (Lat, Menat, Uzza, Hubel bunlar büyük, ana  putlardı. Ayrıca her evin kendine has putu vardı.) konur, günün hemen her saatinde bu putlara tapılır ve onlardan kendilerine her konuda yardımcı olmaları istenirdi. Bu putlar o kadar kutsal ve dokunulmaz idi ki, onlara hürmet etmeyenlerin büyük felaketlere maruz kalınacağına inanılırdı. Ama bu putların ne kendilerine ne de başkalarına bir faydası olmadığı gibi, bunlara tapınmak, sadece kendilerinden daha güçlü bir varlığa tapma gibi bir gereksinimden kaynaklanıyordu.

Şunu da belirtmek gerekir ki Mekke’de yaşayan herkes putperest değildi. Yani putlara inanmayan, onlara tapmanın saçmalık olduğunu kabullenen, putların hiçbir eylem ve faydalarının olmadığını bilen, kendilerine ne bir fayda ve ne de bir zarar veremeyeceklerini kabullenen insanlar da vardı. Ama bunların sesi her zaman ve dönemde olduğu gibi maalesef pek gür çıkmadığı için kendilerini ifade etme ve çevrelerinde etkili olma durumları söz konusu olamıyordu. Küfür ve zulmün hüküm sürdüğü böyle bir ortamda tüm insanlık bir kurtuluş yolu arıyor ama, aradığı yolu nerede ve nasıl bulacağını maalesef bilemiyordu.

Yeryüzünün Yahudi ve Hristiyanlarının cehaletin, zulmün ve karanlığın içinde bocaladığı bir ortamda kendilerinden bir kurtarıcının gelmesini beklerlerken, hatta bunun için gün bile saymaya başladıkları bir anda, beklenen kurtarıcı ve tüm insanlara hidayet önderi olacak şahsiyet, maalesef kendilerinden değil de, başka bir kabileden (Kureyş’ten) çıkınca, buna tahammül edemeyip önce onun varlığını inkar etmeye, yetmezmiş gibi kendilerinden olmayan tüm müşrik ve putperestleri de ona karşı birleşmeye davet ettiler. Ama bunu yaparlarken de günümüzde olduğu gibi hep başkalarını maşa olarak kullandılar.

Mekke şirk düzeni, kendisi ve tüm insanlık için bir kurtuluş umudu olan bu kurtarıcıya sahip çıkması gereken bir yerde; maalesef bu kutlu şahsiyetin öğreti ve düşüncesini ortadan kaldırmak için elinden gelen her türlü zorba ve yöntemlere başvurarak karşı çıktı. Her kesimden insanların ona teveccüh etmesini engellemeye çalıştı. Ama ilerde inecek şu gerçeği hiç hesaba katmadılar.

 

“ Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kafirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır. Tevbe Suresi 32.Ayet” İnşallah bir sonraki yazımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *