0

     Mihenk taşı, kuyumcularda veya gümüşçülerde kullanılan; altın veya gümüşün kalitesini, dolayısıyla hakikatini anlamaya yarayan özel bir taştır. Gümüşü veya altını mihenk taşına sürtülür ve taşta bıraktığı ize göre, bu madenlerin değeri, kalitesi ölçülür.

     Aslında sadece kuyumcuların mihenk taşı yoktur. İnsan olarak hepimizin zihin dünyasında veya gönül dünyasında bir mihenk taşı vardır.

     Etrafımızda olup bitenleri anlamaya, yorumlamaya çalışırken belki farkında olmasak da, onları zihin veya gönül dünyamızdaki mihenk taşına vururuz. Hatta hayatı okurken, anlamlandırırken bile hayatı şöyle bir mihenk taşına vururuz.

     Etrafımızdaki insanları da gönül dünyamızda mihenk taşına vururuz ve ona göre de bir kıymet biçer, bir yerlere oturturuz.

     Yani demem o ki, mihenk taşımız aslında kim olduğumuzu, hayatı nasıl okuduğumuzu ve kendi dışımızdaki hayat ile nasıl ilişkiler kurduğumuzu belirler, bir yerlere oturtur.

     Mademki bu mihenk taşı bu kadar önemli bir şeydir, o halde gönül dünyamızın ve zihin/akıl/düşünce dünyamızın mihenk taşının ne olduğu sorusu hayati önem arz eder.

     Daha önce hiç olmadığı kadar hızlı akan bir hayat döngüsünde, sürekli değişen bir çağda ve hızla seyreden olaylar örgüsünde kaybolmamak, bu hızın kurbanı olmamak ve belki de en önemlisi şahsiyetli bir hayat için sağlam ilkelerimizin, mihenk taşlarımızın olması gerekir.

     Çünkü dik duruşun, şahsiyetli bir hayat sürmenin vazgeçilmezi budur.

     Her şeyin böylesine bir hız döngüsüne girdiği bir çağda, sarsılmayan, döngü içinde kendini koruyabilen mutlak ilkelere ihtiyacımız vardır.

     Müslümanlar olarak, Müslümanca var olabilmek ve hayatı Müslümanca okuyabilmek için, zihin dünyamızın ve gönül dünyamızın mihenk taşı Kur’an, Sünnet ve bunların ardından gelen büyük İslam medeniyetinin mirası olmalıdır.

     Bu değerleri kendisine mihenk taşı kılan insana Allah azîmüşşan, güçlü bir görüşü, uyanıklığı; güçlü bir kavrayışı nasip eder. Yani Allah azîmüşşan, Kur’an’ı, Sünneti ve İslam medeniyetinin mirasını kendisine mihenk taşı kılana, basiret ve feraset kapılarını açar.

     Çünkü bizzat Allah azîmüşşan kendi kitabı için konuşurken ona basiret demiştir.

     Hayatı basiret ve feraset ile okuyabilen insan ise, duvarın ardındaki görünmeyeni bile görür. Allah azîmüşşan onun tutan eli, işiten kulağı, gören gözü mesabesinde olur.

     Ebu Said El Hudri’den rivayet edildiğine göre Allah Resulü (sav), ‘‘Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar.’’ buyurmuştur.

     Fakat bugün asli, dini değerlerimizi kendimize mihenk taşı edinmediğimiz için, hayatı ve olayları kömür taşına (gayri İslami değerler ve beşeri ideolojiler) vuruyoruz.

     Kömür taşına vurduğumuz hayatlar, kalpler kararmış. Yanlışlar ardı sıra gelmekte. Haliyle sonuç hep katran karası, sonuç hep hüzün, mevsim hep hazan…

     İçinde yaşadığımız dünyanın düzeni ve gerekse de tanımlamaları İslami düzen ve tanımlamalardan oluşmuyor. İşte böylesi bir zeminde, sırât-ı müstakimde emrolunduğumuz gibi dosdoğru kalabilmek ve ilerleyebilmek; Müslümanca var olabilmek için Kur’an ve Sünneti rehber edinmeye, düşün ve duygu dünyamızın merkezine, mihengine oturtmaya ihtiyacımız var.

Rabbim hepimize feraset ve basiret versin, dua ile…

                                                                      

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *