Dört yıl öncesine kadar ilkokullarda her
sabah andımız okutulurdu. Yıllar yılı bu anlamsız metin çocuklara zorla
okutulur ve adeta eziyete dönüşen bir seremoni şeklinde her sabah tekrarlanır
dururdu. ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım…’ diye.
Bu metnin ayrımcılık ve hatta insan hak
ve özgürlüklerine aykırılığını bir tarafa bırakalım, ‘doğruyum, çalışkanım…’
diye bağırtılan çocukların ne çalışkanlığını gördük, ne de doğruluklarına şahit
olduk. Dünyaya baktığımızda çalışkan insanların başarı öykülerini ve
doğruluktan dolayı ülkelerini nasıl kalkındırdıklarını gözlerimizle gördük.
‘Andımız’ metninin fikir babaları ve
halen uygulanmasında ısrarcı davrananların ülkeye ve bu millete neler
kazandırdıklarını merak ediyoruz? Laikçi kesimin sürekli suçladıkları son ‘15
yılı’ hariç tutalım; acaba eğitim alanında dünya sıralamasında neredeyiz? Acaba
ilk 100 üniversite içerisinde kaç üniversitemiz var? Üniversitelerimizin
öncülük ettiği hangi buluşlar gerçekleştirildi? ‘Andımızın’ bize dayattığı
perspektifle ekonomimizi kalkındıracak katma değeri yüksek kaç ürün dünya
piyasasında yerini almıştır?
İdeolojik bir akıl tutulmasının ürünü
olan ‘andımız’ çocuklarımızı yalan söylemeye, sahtekâr davranmaya ve kendi
değerlerine yabancı kalmaya adeta mecbur bırakmıştır. ‘Andımız’ zihniyeti,
eğitim sistemini kaliteli bir seviyeye ulaştırmak yerine, yıllarca ilkokullara
varıncaya kadar çocukların kıyafetleriyle/başörtüleriyle uğraştı. Derse giren
öğretmenlerin kılık kıyafetleriyle bütün zamanını geçirdi. Yine üniversitelerimiz
nitelikli bir eğitim için seferber olacaklarına, öğrencilerin kılık
kıyafetleriyle vakit geçirmeyi tercih etti.
Zira ‘andımızın’ onlara kazandırdığı
vizyon bu kadardı. Dünya üniversiteleri ve bu üniversitelerdeki bilim insanları
yapay zeka ile ilgili araştırmalar yaparken, bizim ‘bilim adamları!!!’
öğrencilerin kıl ve tüyleriyle film çevirdiler!?. Geldiğimiz noktada yapay zeka
ve insanlığın geleceği konuşulurken, gelecek 10 yılda yapay zeka ve
oluşturulacak/geliştirilecek endüstri ile 15 trilyon dolar gibi bir ekonomik
sirkülasyon öngörülmektedir. ‘Bizim antçılar’ ise 50 yıl öncesinin özlemi
içerisinde ‘kendi çaplarında’ eğlenmeye çalışmaktadırlar.
Yapay zekâ ve yazılım noktasında
dünyanın ulaştığı seviye takdire şayandır. Ama bu seviyeyi yakalayan insanların
hiçbirisi, ne yazık ki bizdeki gibi ucube ve ruhsuz bir antları olmamıştır.
Belki de böyle saçma bir antları olmadığı için bu başarıyı ortaya
koyabilmişlerdi.
Yapay zekâ ile yenidünyada, ortaya
çıkabilecek rahatlıkları ve sorunları tartışırken, insanlığı hangi yönde
etkileyecek şeklinde muhtemel senaryolar üniversite ve bilim çevrelerinde
konuşulmaktadır. Biz ise 1930’lardan kalma bayat ve köhnemiş bir metni
tartışmaya çalışıyoruz. Bu kapasiteyle(!?), daha çok fırın ekmek yemeye devam
edeceğiz. Tabi batılı efendilerde, bizim bu başarılarımızdan(!?) dolayı bizi
zevkle izlemeye/gütmeye devam edeceklerdir.
Bu ayrıştırıcı, ruhsuz ve değer
yargılarımıza aykırı metnin ülke gündeminden derhal çıkarılması elzemdir. Bizi
bütünleştirecek, değerlerimize değer katacak ve tevhit inancını önceleyen bir
anlayışla yeniden medeniyetimizi inşa etmeye yönelmemiz gerekir. Birliğimizi ve
beraberliğimizi pekiştirecek söz ve eylemleri, gündemimizin ön sıralarına
almayı hedeflemeliyiz.
0 yorum