0

 

Son dönemlerde batıda İslam karşıtlığı söylem, tutum ve saldırılar giderek artmaktadır. Farklı kişi ve gruplar bu saldırıları ve saldırgan tutumları kendilerince insani özgürlük, adalet ve duygusal boyutla değerlendirerek, batılıları aklama ve masum gösterme rolüne soyunmaktadırlar. Aslında batılı zihniyetin arka planını görmeyen, gerçek yüzünü tanımayan, batı’nın kendi dışındaki toplumlara bakış açısını bilmeyen, batıyı insanlığın, adaletin, hakkın hukukun beşiği ve hamisi sanır.

Oysa batının tarihine baktığımızda kendi dışındaki toplumlara bakış açısının ve değerlendirmelerinin sandığımız gibi hiçte masum ve hümanister bir tutuma sahip olmadığı görülmektedir. Batının geçmiş tarihine baktığımızda bunu daha iyi anlama fırsatı bulmaktayız. 1500 yıllarda batı ve doğu toplumlarını kıyasladığımızda, doğu medeniyetini temsil eden İslam toplumlarının ne kadar ileride olduğu açıkça görülmektedir. Batı o dönem Avrupa’yla sınırlıdır. Mezhep savaşlarıyla birbirine düşmüş, Ortaçağ karanlığında kıvranmaktadır. Ekonomik ve siyasal açıdan Batıdan ileride olan Doğu, kültürel olarak da dünyanın itici ve hâkim gücüdür. Batıda Ortaçağ karanlığı yaşanır, bırakın bilim yapmak, dini metinler dışında hiçbir edebi metin bile üretilemezken; Doğu yüzyıllardır felsefeden sosyolojiye, din bilimden tarihe pek çok bilim dalında oldukça üretkendir. Batının kültürel açıdan üretkenliğe geçmesi ancak 16. yüzyılla birlikte olabilmiştir.

Batı, içinde bulunduğu kötü siyasi ve idare sonucunda doğusuna daima yenilmiştir. Bu yenilgiler sonucu daha da Batıya gitme zorunda kalmıştır. İşte Batının sömürgeci coğrafi keşifleri bu kaçış zorunluluğunun bir sonucudur. Batının fazlasıyla geliştiği için kabuğunu kırmasının değil, Doğu tarafından sıkıştırılıp Batıya kaçışının bir sonucudur Amerika adasının keşfi. Batı kendi Batısını, yani Amerika kıtasını, daha sonra da Afrika’yı sömürgeleştirdikçe, zenginleşmiş, kapitalistleşmiş ve sömürgecileşmiştir. 

Batılı korsan ruhluların Amerika ve Afrika kıtasını sömürgecilikte edindikleri tecrübe ve birikimleri farklı bir şekilde doğu toplumları üzerinde uygulama yoluna gitti. Önce işe doğu toplumlarını tanıma üzerine yaptığı çalışmalarla başladı. Bu çalışmalarında batı doğuyu keşfedilmemiş, bilinmeyen bir obje olarak niteleyerek Oryantalizm dediği düşünce akımıyla doğuyu tanımlama yoluna gitti.

Edward Said, ünlü kitabı “Oryantalizm” de Oryantalizmi şöyle tanımlar  “Oryantalizm Şark ile uğraşan toplu müessesidir. Yani Doğu hakkında hükümlerde bulunur. Doğu hakkındaki kanaatleri onayından geçirir. Doğuyu tasvir eder, tedris eder, iskan eder ve yönetir. Kısacası, Doğuya hakim olmak, onu yeniden kurmak ve onun amiri olmak için Batının bulduğu bir yoldur.” Tabii, Batılılar bunu kabullenmezler. Her ne kadar Batılılar Oryantalizmin Doğuyu inceleyen tarafsız bir gözlem bilimi olduğunu iddia etse de, Batının Doğuya bakışını yansıtan ve aynı zamanda nasıl bir Doğu istediğini gösteren bir düşünce sistemidir.

Oryantalizm Batı için zoolojiden çok da farklı olmayan bir bilim dalıdır. Bilindiği gibi zooloji, hayvanbilimdir. Yani insanoğlunun hayvanlar âlemini öğrendiği, hayvanların bilinmeyen yanlarını araştırdığı ve buradan öğrendikleriyle kendi tıbbi sorunlarına çözümler aradığı bir bilim dalı. Batı için hayvanları inceleyen zooloji ile Doğuyu inceleyen ideoloji arasında pek bir fark yoktur. Bu düşünce, Batılının Doğuya bakışını göstermektedir.

Batılıya göre, Doğulu bir hayvan gibi incelenmeye muhtaç, kendi kendisini analiz edemeyen “statik” ve “geri kalmış” bir “varlık”tır. Evet, Batılıya göre Doğulu bir incelenmesi gereken bir varlıktır. Yani öncelikle bir “insan” değildir. Bundan dolayı Batılı gibi eşit insani haklara sahip değildir. Öyleyse nedir? Bu ifade ile Batı bir yandan Doğuluyu içten içe aşağılamakta, bir yandan da Doğuyu tanımlamaya çalışmaktadır.

Bu tanımlama şekline bile baktığımızda aslında bir aşağılama vardır. Batının Doğuyu araştırma hakkını kendinde bulması, içinde bir kendini beğenmişlik de barındırır. Batı, Doğuyu aşağı görürken, doğal olarak kendisini de üstün görmektedir. Dolayısıyla bu düşünce zamanla Doğunun neden aşağı olduğunun yanıtlandığı bir ideolojiden, Batının neden üstün olduğunun anlatıldığı bir ideolojiye dönüşür. Batı kendi üstünlüğünü bu düşünce vasıtasıyla önce kendisine, sonra da Doğuya kabul ettirmiş olur.

Batı insanının kendi dışında ve özellikle İslam coğrafyasında olup biten katliam ve zulümleri sessiz kalmaları, desteklemeleri ve yeri geldiğinde çıkarları doğrultusunda kendi demokrasi putlarını Mısırda olduğu gibi nasıl yediklerini hep beraber gördük. Fransa’da bir yayın evinde öldürülen 12 kişiye, son 10 yılda İslam coğrafyasında öldürülen 1,2 milyon Müslüman’dan neden daha çok sahip çıkıldığını açıklar nitelikte. Fransa’da olayın gerçekleştiği gün Irak, Yemen, Suriye ve Afganistan’da toplamda 165 Müslüman’ın ölümü görülmezken, Fransa’daki 12 kişini basın ve medyada boy boy yer alması batı zihniyetinin, insanlığının ve değerlerinin turnusolu hükmündedir.

 

Batı demek; sadece gazetelerin turizm sayfalarında yer alan Paris'in bohem akşamları, İspanya'da boğa güreşi, Venedik'te gondol sefası demek değildir! Bunlar Batı'nın sadece vitrini ve hayal dünyasıdır. Batı'nın bu vitrin dünyasının ardındaki diğer yüzü ve dışında yaptıkları, bu görünen dünyadan çok farklıdır! O Batı, siyasilerin, kapitalistlerin, orduların ve silah üreticisi bilim adamlarının oluşturduğu başka bir dünyadır! O Batı, savaşlar çıkartır, kıtaları yağmalar, insanları ve doğayı yok eder.

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *