0

Fikir ve düşüncelerinizle insanlara bir şeyler vermek isterseniz önce tutarlı olmanız gerekir. Davranışlarınız ve eylemleriniz, söz ve düşüncelerinizi desteklemiyorsa boşuna yorulursunuz. Hemen hemen herkes haksızlıktan, adaletsizlikten şikâyet eder. Ancak dönüp kendisine bakmaz. Haksızlığa sebep olduğu ve mağdur ettiği insanları düşünmez, hatasını ve kusurunu kabullenmez. Sudan gerekçelerle eylem ve davranışlarının doğru olduğuna kendisini inandırır.

Oysa neden olduğumuz mağduriyetler kul hakkına girer ve kul hakkı şehid bile olunsa Allah’ın kulun affetmesine bıraktığı günahlardandır. Kul razı olmadıktan sonra kişi evliya bile olsa bu sorumluluktan kurtaramaz kendisini.

Çevremizde sık sık duyarız. Filanca adam çok iyiydi; ancak insanlardan borç niyetine bir sürü para toplayarak buraları terk etti. Şu tüccar insanları kandırdı. Falanca kimse gariplerin hakkını yedi. Artık insanların birbirlerine güveni kalmadı.  Kimse kimseye güvenemez duruma geldi. Evet, gerçekten hâlihazırda toplumda müthiş bir güvensizlik durumu hâkim. Öyle ki; insanlar birbirlerine herhangi bir emanet bırakamaz duruma gelmiş.  Biz bu duruma toplumsal ve ahlaki yozlaşma diyoruz.

Hele ki, toplum içinde dindar ve müspet görülen kişilerde oluşan bu hastalıklı hal kişinin şahsi itibarını yerle bir ettiği gibi, her türlü kirden ve kötülükten uzak pak u temiz aziz İslam hatırasına da zarar vermektedir. Bunu yapmaya hiç kimsenin özellikle bu şekilde dindar geçinen insanların hakkı yoktur.

Aziz İslam davası, peygamberimizin güven ve emin sıfatları üzerine yükseldi. Onu dışlayan, düşman belleyen,hatta öldürmeye kalkışan Mekke müşrikleri, en değerli emanetlerini ona bırakırlardı. Çünkü onun güvenilir ve emanete riayet eden biri olduğunu biliyorlardı. Ne şahsi ne de davası için asla yalan söylemediğini test etmişlerdi.  Bu güvenilir ve emin ahlakı sebebiyledir ki; nice küfür bataklığında olan kişi hakkı ve islamı kabul etmişler, ona tabi olmuşlardır.  Hatta en yakın arkadaşı Ebu Bekir'e “senin arkadaşın delirdi, putlarımızı reddediyor Allah’ın bir ve tek olduğunu söylüyor” diye söylendiğinde Hz. Ebu Bekir: “Eğer o böyle bir şey söylemişse, muhakkak doğru söylemiştir. Çünkü onun yalan söylediği görülmemiştir”  diyerek hakikate teslim oluyor.

O yüce peygamber selat ve selam üzerine olsun kendisine tabi olan müminleri eğitirken kesinkes yapmamaları gereken davranışları şöyle haber veriyor.

“Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir” (Tirmizi) Başka sahih bir hadiste de:

“Münafığın alameti üçtür: Konuşunca yalan söyler; söz verince sözünden cayar; kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder” (Buhari, Müslim) buyurmaktadır.

Eğer elimizin ve dilimizin yaptıklarından dolayı insanlar zarar görüyorsa, söz veripte sözümüzde durmuyorsak, menfi çıkarlarımız için yalan söylüyorsak insanlara güven vermeyip, emanetlerine sahip çıkamıyorsak; insanlara hakkı hakikatı anlatmanın, İslam ahlakından bahsetmenin ne önemi kalır ki. Bunları yapıyorsak Allah muhafaza evimizde oturup başımıza taş yağmasını beklemek daha iyidir. Bir hak hukuk davasında bulunmak beyhudedir. Göğsümüzü kabartıp insanlar arsında adam diye dolaşmak nafiledir. Ne sözünüz para eder, ne de savunduğuz düşünceler kiymete biner. Üstelik ahretinizi harap edersiniz ki üstad Bediüzzamanın deyimiyle en büyük bela ve musibet kişinin ahretini berbat etmesidir.

Kıymetli kardeşlerim. Şüphesiz rabbimiz kulunun her halinden haberdardır. Yokluk çekebiliriz. Fakirlik yaşayabiliriz. Dünya nimetlerinin bir kısmından eksik kalabiliriz. Ancak hayat safhaları içinde bunların olması gayet doğaldır. Hz Eyyübü(a.s.) hastalıkla imtihan eden Yusuf’u(a.s.) Zindanla deneyen Nuh’u(a.s.) Evladıyla imtihana çeken Zekeriya ve Yahyayı(a.s.) işkence ile sınayan rabbimiz bizleri de deneyecektir. Bizleri denerken ayaklarımızı dini üzere sabit kılmasını temenni edip, imtihanı yüz akımızla vermemiz gerekir. Geçici Dünya menfaatine aldanıpta zengin olmak, rahat bir hayat sürmek için yalana, dolana, ihanete, emanete riayet etmemeye ne gerek vardır. Veysel Karani Hazretleri bir çobandı Ancak Allah resülünün sevgisine mazhar olan bir mümindi. Onu yücelten sadakati doğruluğu ve samimiyeti idi. Başkada bir şey değildi.

                                 

                                                                                              

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *