0

 

                28 Şubat 1997 tarihi belki de tarihimizin en karanlık ve en acımasız günlerinden biridir. Ülkede yükselen İslami dalganın önünü kesmek, Müslümanları tabiri caizse terbiye etmek için yine sözüm ona dindar görünümlü FETÖ desteğiyle yapılan post modern bir darbedir.

                Müslümanların birikimlerinin önündeki bentleri yıkma ihtimali göründüğünde, Amerika destekli şer odakları, bu birikimi parçalamak ve dağıtmak için harekete geçti. Rahmetli Erbakan Hoca’nın başında olduğu hükümeti devirerek, kumar masalarında burnu kırılan Mesut Yılmaz gibi düşük profilli insanları başbakanlık koltuğuna oturttular. Bütün İslami camiaların üzerine gittiler, binlercesini suçsuz sebepsiz zindanlara attılar, sermayelerini batırdılar, Müslüman kızların başörtüsüne el uzattılar, üniversitelerden, hatta ilkokuldan bile uzaklaştırmak istediler. Yanlış anlamadınız. O zaman sürecinde ilkokulda bile başörtüsü takan 7 yaşındaki kızlarımıza tahammül edemiyorlardı. Sınıfları kontrol ediyorlardı. Derin devletin adamları da her gün Batı Çalışma Grubu denilen yapıya rapor veriyorlardı. Başörtüsü takılmasına göz yuman yöneticileri de fişliyorlardı ve haklarında soruşturmalar açılıyordu.

                O dönemde İslam’ı samimiyetle yaşamaya ve anlatmaya çalışan İslami camianın çalışanları özellikle Muztazaflar Cemiyetine yakın insanları takip ve baskılarla sindirmeye çalışmışlardı. Bugün hala o günlerden beri zindanda yatan yüzlerce Yusufi vardır. FETÖ denilen şarlatan ve onun kamudaki yardakçıları polis, savcı, hâkimlerin kumpasıyla haklarında somut delil olmadan zindanlarda ölüme mahkûm edilen Yusufiler hala adalet beklemektedir. Daha önce de yazılarımızda dile getirmiştik. 2 Şubatın hâkim savcı ve polisleri o dönemde işledikleri suçlardan ve kurdukları kumpaslardan kamudan ihraç edilmişler hatta çoğu şu anda tutuklu durumdadır. Oysa onların mahkûm ettikleri insanlar nedense hala cezaevlerinde adeta ölümü beklemektedirler. Ergenekonculara tanınan haklar nedense bu insanlara tanınmamaktadır. Neredesin ey adalet.

                28 Şubatın on dokuzuncu sene-i devriyesinde 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimini yaşadık. O da yetmedi 25 Şubat 2017 tarihinde birileri 28 Şubat 1997’yi hatırlatırcasına manşetler atmaya başladı. Hürriyet Gazetesinin 25 Şubat tarihli manşeti 28 Şubat’a gönderme yapacak türdendir. 15 Temmuz gecesi CNN Türk’ten cep telefonu ile yayına bağlanıp darbeye karşı direnişi sağlayan Hande Fırat bu kez 28 Şubat’a çanak tutmaktadır. O gün yaptığı ne kadar önemliyse bugün yaptığı da o kadar talihsizdir. Gerçi patronu Aydın Doğan hiçbir zaman demokrasiden, İslam’dan, bağımsız Türkiye’den yana olmadı. O daima ülkesini döven ve sövenlerin safında yer aldı. Sureti haktan görünüp İslam düşmanlığı yapmaktan geri durmadı. Şimdi de yeni bir oyun peşinde. Sivil iktidarın nabzını yoklayarak tepkisini ölçmek istemektedir.

                Ne mi olur? 27 Nisan e-muhtıraya verilen tepkinin daha şiddetlisi bu haberi yapanlara verilmelidir. Daha 248 şehidin kanı kurumamışken, daha hastanelerde gazilerimiz yatmakta iken bu densizliği yapanlara hadlerini bildirmek 16 Nisan’a giden yolda aşılması gereken en önemli handikaptır. En şiddetli şekilde cevap verilmeli ki, hiç kimse artık manşetler üzerinden ülkeye istikamet çizmeye kalkmasın, hiç kimse her yaptığım yanıma kar kalır diyerek millete ve onun seçtiği temsilcilerine parmak sallamasın.

 

                Müslümanlar 28 Şubatta pasif durmanın cezasını yıllardır çekmektedirler. En iyilerini, en azizlerini zindanlarda çürütmektedirler. FETÖ gibi lanetli yapılar vasıtasıyla İslam’a ve Müslümanlara vurulan darbelerle uyandığımızda vakit çok geç olabilmektedir.

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *