0

 

Ter azimdir, gözyaşı sabırdır, kan fedakârlıktır… Müslüman azimlidir, sabırlıdır ve fedakârdır. İşareti, emaresi yıllar önce atılmış tohumların meyve verir hâle gelmesi ve tomurcuklar açmasıdır; azim kokusunda, sabır renginde ve fedakârlık tadında.

 

İnsan kalp sahibidir, saniye saniye atan… Akıl sahibidir, düşünüp kavrayan, anlayıp yaşayan... Ruh sahibidir, maddiyattan uzak maneviyata dalan… Gözlerin, kulakların, aklın algılayamayacağı, kavrayamayacağı bir oluşumdur ruh, tende bedende bulunan... 

İnsan; seven sevilen, gülen ağlayan… İnsan; üzülen mutlu olan… İnsan ki; kalpten, ruhtan ve akıldan oluşmuş can… Allah-u Teâlâ tarafından en güzel bir şekilde -Kuran’ı Kerim’de belirtildiği gibi bir damla sudan- yaratılan... 

Ve insan Rabbe giden yolu seçmişse ulaşacaktır eşref-i mahlûkat’a, ala-yi illiyyin’e. Öyle buyuruyor Kitabullah’ta, Muiz ve Rahman olan… Ancak yanlış yola düşmüşse alçalacaktır esfeles-safilin’e, yuvarlanacaktır cehennem çukurlarına. Öyle buyuruyor Kur’an’ı Mubin’de Muzil ve Hafıd olan… 

İnsan sorumluluk sahibidir, yüce bir görevin talibidir. Her an yeni sınavlarla karşılaşacaktır imtihan dünyasında. Öyle ya dağların yüklenmekten kaçındığı mukaddes davayı omuzlayandır insan… Layıkıyla omuzlamalıdır da. İnsanın yükü ağırdır, görevi ve yapması gerekenler çoktur. İnsanın işi gerçekten zordur! Sorumluluğu İslam davasını omuzlamak, gayesi İslam bayrağını her diyarda dalgalandırmak iken boş kalmamalı, pasif olmamalıdır asla… 

İnsan, yüce bir din sahibi Müslüman; İslam’ı kalplerine sözde vicdanlarına hapsedenler gibi olmamalıdır! İmanı yüreğinden, göğsünden taşmalı, fışkırmalıdır güneşin doğuşuna az bir zaman kala… Kara bir gecenin ürpertici soğuğundan sonra umutla, ümitle beklenen güneşin sıcacık haberleri, müjdeleri geldikçe Müslüman tek bir dakikasını dahi harcamamalıdır boşa… Sorumluluğunu üstlendiği davanın kutlu mesajı yayılırken cezbedici bir atmosferde dalga dalga, bir Müslüman “ben olmazsam da olur” dememelidir; “bu kadarı yeter” demekten de Allah’a sığınmalıdır anında… 

Zira Müslüman Allah’ın davasının azimle, sabırla, fedakârlıkla yıllardır yol aldığını ve cesaretle yoğrulmuş dava mensuplarının asla yılmayacağını bilir. Her dava mensubu da Müslüman’ın pes etmeyeceğini, kutlu seher ışıkları görünse dahi “işte güneş çıktı, bizden bu kadar” gibi bir cümlenin değil söylenmesi düşünülmesinin bile çok yanlış olacağını tam manasıyla bilir. 

Evet, Müslüman’ın işi çetin, görevi ağırdır; öyle ki dağlar hafif kalır yanında… 

Dedik ya insan durmamalıdır. Zira omuzladığı davanın yükü ağırdır. Çalışmalı; nefsine şirin olanları ve kendine güzel görünenleri en güzele feda etmelidir, güzelliğin sahibine ulaşmak adına... Hem feda etmeli hem de feda olmayı bilmeli, adanmalıdır Allah’a. Dava büyük, emanet çok ağır, yol uzun, sorumluluğumuz oldukça fazla… 

İki parola, iki anahtar vardır ki ulaştırsın bizi amaca. İlki itaattir, teslimiyettir! Sonucu İsmail’ce kurban edilmek dahi olsa itaat etmektir İbrahimî fermanlara… İkinci anahtar adanıştır! Meryem’ce ve Huseyin`ce adanmaktır İslam’a… Feragat etmektir maldan-mülkten, anne-babadan, ciğer parelerden, rahat yaşamdan; dava ve müjdesi verilen vaad uğruna… Yine feda etmektir elde kalan tek şey olan canı; yükseltmektir ruhu ala-yi illiyyin’e, cennet katına… 

Evet, dava ağırdır! Feda edilecekler de büyük ve değerli olmalıdır. Gerekirse ter, gerekirse yaş, gerekirse kan olmalıdır dökülen, hak dava yoluna. Müslüman bilir ter ve yaşın hele de kanın ne manalar taşıdığını; uğrunda akıtılan yol İslam olunca… 

Ter azimdir, gözyaşı sabırdır, kan fedakârlıktır… Müslüman azimlidir, sabırlıdır ve fedakârdır. İşareti, emaresi yıllar önce atılmış tohumların meyve verir hâle gelmesi ve tomurcuklar açmasıdır; azim kokusunda, sabır renginde ve fedakârlık tadında. 


Evet, yapılması gereken zamanla yarışmak, canla başla çalışmaktır. Rahatça oturup, yemek-içmek ve uyumak bir yana canı ortaya koymaktır. Çünkü yürünen dosdoğru yolun adı İslam’dır! Uğrunda yaş ve kan dökülen Muhammedi davadır! Amaç ise yalnızca Allah’ın rızasıdır! 


Unutulmamalıdır ki; Fettah olan Allah’ın yardımı, Huseyni erlerin çabaları, Zeynebi bacıların sabır ve gözyaşları, müminlerin azim ve fedakârlıkları sonucu tüm kapılar ard arda açılıyor. 

Can Huseyn’in sözüyle: “Vallahi önümde koca bir dağ; elimde bir iğne olsa deleceğim o dağı inşallah. Ben yetişemesem, bitiremesem de benden sonra gelenler deleceklerdir dağı yine, yıkacaklardır biiznillah.” 

Ve işte Huseyn’in delmeye başladığı, ilk el attığı o dağda büyük bir delik açılmıştır; güneş ışığına hasret diyarlara sıcacık ışınlar sızmakta… Çünkü Huseyn arkasında kendisi gibi azimli, sabırlı ve fedakâr Muhammediler, Zeynebiler bırakmıştı da gitmişti Rahman’ın katına… 

O gittikten sonra yılmak mı, asla! Aksine daha bir bilenmek, azimle pişmek, sabırla yoğrulmak lazımdır; kimilerine göre “yıkılamayacak” olan dağı toza çevirmek, büyük fetih gününe kavuşmak amacıyla… 

Vicdan sahibi insan, azim sahibi Müslüman, sebat sahibi mümin ve itaat, teslimiyet sahibi olmak duasıyla. Azim, sabır ve fedakârlık dolu yarınlara inşallah… 


Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *