0

 

Bir Oruç ayını daha bitirdik ve Bayram’a ulaştık. Bu uzun ve sıcak yaz günlerinde, meşakkatlere katlanarak oruçlarımız tuttuk. Orucun farziyetine inanarak, bu ‘nefsi terbiye etme ibadetini’, büyük bir sabırla yerine getirdik. Toplum kesimleri arasında, birbirlerinin ‘Hallerinden’ anlamak gibi bir hikmeti barındıran Oruç; sadece aç ve susuz kalmak değil, açların, kimsesizlerin ve ihtiyaç sahiplerinin durumunu da somut olarak anlamak demektir. Kendi ‘açlığımıza’ çareler arayıp, tedbirler aldığımız gibi, ‘açların’ ve ihtiyaç sahiplerinin de sorunlarına eğilmenin mesuliyetini de fark etmiş oluyoruz.

Oruç ibadetinin bir yönü bu ise, bir başka önemli ve bütün ümmeti ilgilendiren yönü ise Müslümanların birbirlerine karşı elleriyle, dilleriyle, düşünceleri ve eylemleriyle oruçlu gibi davranmalarıdır. Zira Peygamber efendimiz bir hadisi şeriflerinde;” Birbirinizle münasebeti kesmeyin! Birbirinize arka çevirmeyin! Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz! Bir müslümanın bir müslümana üç günden fazla dargın durması helal değildir” şeklinde emir buyurmuşlardır.

Aslında Peygamber efendimiz, yılın bütün günlerinde sanki oruçluymuşuz gibi davranmamızı, sadece ağzımızla bir şeyler yemek, içmekten uzak bulunmak değil, aynı zamanda düşünce ve eylemlerimizle de oruçlu olmamızı emir etmektedir. Düşüncelerimizde birbirimize düşman, ama ne yazık ki, kâfirlerle dost olmanın ve dost kalmanın yollarını arayan, eylemlerimizde sadece birbirimizi yok etmenin planlarını yapan ve kâfirler tarafından hakkımızda hazırlanan yok edilme projelerini, sorgulamaksızın yerine getiren zavallılar haline gelmişiz.

Sanki Peygamber efendimiz, bugünkü hali pürmelâlimizi görür gibi” Birbirinizle münasebeti kesmeyin” şeklinde, bizi uyarmakta, başkasını/kâfirleri dost değil, birbirimizle dost kalmamızı emir etmektedir. “Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin” fermanıyla da Müslümanların birbirleriyle kavga ve savaşmalarını kesinlikle yasaklamıştır. Hatta bırakın birbirleriyle savaşıp boyunlarını vurmayı, “Üç günden fazla dargın kalmanın helal olmadığına” dair nebevi kaideyi, biz ümmetine önemle bildirmiştir.

Peki, biz bu emirlere tabi olmuş muyuz? Kesinlikle hayır. İçimizdeki kavgalar, talanlar, yıkımlar, düşmanlıklar, savaşlar, mülteciler, trajediler. Bu olumsuzluklar, bizim birbirimizle olan yaklaşımlarımızdır. Bir de kâfirlerin bizlere karşı giriştikleri istilalar, üzerimizde gerçekleştirdikleri zulümler, üzerimizde oluşturdukları sömürü çarkları ve birbirlerimize karşı kinlerimizi, kavgalarımızı ve savaşlarımızı büyütmeye yönelik toptan yok etme projeleri.

Bu yıkım ve savaşların sonucu olarak, toplu ölümler, viraneye dönmüş şehirler, parçalanmış aileler, yetim kalmış çocuklar, yerini ve yurdunu terk etmek zorunda kalmış mülteciler… İnsan bu kadar olumsuzluğu özellikle bir arada yapmak istese başaramaz. Ama maalesef, hem kendi elimizle, hem de kâfirlerin eliyle bütün olumsuzlukları iliklerimize kadar yaşıyoruz. Daha ne zamana kadar da devam edeceği belli olmayan bir sürecin içerisindeyiz. Çünkü içimizdeki ‘Kâhyalar’ saltanatlarının devamı için ‘Efendilerinden’ daha acımasız ve insafsızca zulüm ve entrikalarına devam etmektedirler.

İşte Bayram geldi. Bütün bu şartlar altında, Toplu ölümlerden geçirilenler bu bayramda sevinebilirler mi? Viraneye dönmüş şehirlerde geride kalmış üç-beş kişi neyi ziyaret edecek? Bu kaosta parçalanmış aileler kimleri ziyaret edip derdini anlatacak? Yetim kalmış masum çocuklar hangi anne-babanın elini öpüp, müşfik bir kucaklamayla kucaklanacaklar? Evini barkını terk etmek zorunda kalmış mülteciler haklarını helal edecekler mi?

Elbette bu şartlarda bayramı ‘bayram’ gibi kutlamak mümkün değildir. Çünkü bayramlar sevinç günleridir. Allah’ın bağışladığı bu bayram günlerinde sevinmek,  ziyaretler gerçekleştirmek, eğlenmek, barış ve esenlik içerisinde bu mübarek günleri idrak etmek gerekmektedir. Ama toplu ölümlerin ardından, kan ve gözyaşı içerisinde, mazlumların feryatları arasında, bombalardan sonra yıkıntıların altında kalan çocukların iniltileriyle beraber bayrama girmenin çaresizliği içerisindeyiz.

 

Müslümanların bütün bu kötülüklerin karşısında izzetlice ayağa kalktıkları, küfrün ve içimizdeki kâhyaların oyunlarını bozup ayaklarının altına aldıkları barış ve esenlik günlerindeki bayramları yaşayabilmek ümidiyle, Ramazan Bayramınız kutlu olsun!

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *