HÜDA PAR Genel Başkan İshak Sağlam, yaptığı
haftalık iç gündem değerlendirmesinde; hububat alım fiyatları, esnaf
yardımları, İstanbul Sözleşmesi ve uyum yasalarının meydana getirdiği sorunlar,
tıbbi yardımlar ve AYM’nin güvenlik soruşturmasına dair yeni kararı gibi birçok
konuyu ele aldı.
Türkiye’de uzun süredir cinsel sapıklıkları
teşvik edici faaliyetlerin yürütüldüğünü kaydeden Sağlam, faaliyetlerin bu
denli destek bulmasının, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunların
oluşturduğu imkân ve dokunulmazlık sayesinde olduğunun altını çizdi.
AYM’nin güvenlik soruşturmasına dair yeni
kararını da değerlendiren Sağlam, “Güvenlik soruşturmaları defteri, bir kez
daha açılmamak üzere kapatılmalı ve kamu görevlerinde sadece liyakat ve ehliyet
gözetilmelidir.” dedi.
HUBUBAT ALIM FİYATLARINA DAİR
Hububat alım fiyatlarına dair görüşlerini
bildiren Sağlam, “2020 yılı hububat alım fiyatlarının mayısın ilk haftasında
açıklanacağı duyuruldu. Alım fiyatlarının zamanında açıklanması, piyasadaki arz
ve talep koşulları açısından doğru bir politikadır. Ancak bu fiyatlar
belirlenirken; girdi maliyetleri, çiftçilere etkin destek olma ve tarımın
teşvik edilmesi hususları göz önünde bulundurulmalıdır. Öncelikle çiftçilerimiz
hayat pahalılığına ve enflasyona ezdirilmemelidir. Öyle bir tarım politikasına
ihtiyaç vardır ki; hem enflasyonu dengelemeli hem de çiftçiden devlete, mahsulü
tüketime hazırlayan sanayiciden tüketiciye kadar bütün tarafların memnuniyeti
sağlanmalıdır. Tarım sektörüne devletin etkin katkısının sağlanması hem üreticiyi
korur hem de enflasyona ve hayat pahalılığına sebep olmaz. Arz ve talep dengesi
çok önemlidir. Bu nedenle ihtiyaç duyulan bütün temel gıda ürünlerinin yeteri
kadar yetiştirilmesinin sağlanması ve en kısa zamanda dışa bağımlılığın tamamen
sonlandırılması hedeflenmelidir. Böyle bir politika arz güvenliği, ucuzluk ve
bolluğun sağlanması için de gereklidir. Coronavirus salgını gıda güvenliğinin
sağlanması ve tarımda kendine yeterli olmanın ne kadar önemli olduğunu açıkça
ortaya koymuştur.” dedi.
“MAĞDUR ESNAFA YARDIM EDİLMELİDİR”
Yaklaşık 2 aydan beridir kapalı bulunan esnafa
ciddi anlamda desteğin verilmediğini belirten Sağlam, “Salgına ilişkin
tedbirlerin alındığı ilk günden beri restoran, pastane, çayhane, berber gibi on
binlerce küçük ve orta ölçekli esnafın işyerleri ya tamamen kapatıldı ya da
önemli oranda işleri azaldı. Yaklaşık iki aydan beri kapalı bulunan bu
esnaflarımıza yönelik şimdiye kadar ciddi bir destekte bulunulmamıştır.
Açıklanan düşük faizli kredi paketleri bu kesimin mağduriyetini gidermekten
uzaktır. Bunun yanında inancı gereği faizli muamelelerden kaçınan vatandaşların
bu hassasiyet ve mağduriyetleri hiç dikkate alınmamıştır. KOBİ’lere yönelik bu
duyarsızlık devam ederse salgın sonrasında bunların büyük bir kısmı belki bir
daha kepenklerini açamayacaktır. Bu kesimlerin kiraları, masrafları ve
geçimleri dikkate alınarak doğrudan bir gelirin aktarılması bir zorunluluktur.
Öte taraftan sağlık tedbirleri ile devam eden hayatın akışı arasındaki denge
korunmalıdır. Mağduriyetlerin daha fazla büyümemesi için yavaş yavaş hayatın
normale dönmesine yönelik gerekli çalışma ve programlar yapılmalıdır.”
ifadelerini kullandı.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE UYUM YASALARI ACİLEN
LAĞVEDİLMELİDİR”
Batı ülkelerce fonlanan cinsel sapıklık
faaliyetlerine de değinen Sağlam, “Türkiye’de uzun süredir cinsel sapıklıkları
teşvik edici faaliyetler yürütülmektedir. Bu tür faaliyetlerin batı ülkelerinin
sağladığı ciddi fonlarla desteklendiği de sır değildir. En son Diyanet İşleri
Başkanı’nın şahsında okuduğu hutbe üzerinden doğrudan İslam’a saldırmaya cüret
edilmesi durumun vardığı boyutların vahametini bir kez daha göstermiştir.”
dedi.
“HÜKÜMET, İÇİNE DÜŞTÜĞÜ BU ÇELİŞKİLİ DURUMDAN
BİR AN ÖNCE KURTULMALIDIR”
Sağlam, “İktidar partisinin bazı baro
idarecilerinin inanç ve ahlaki değerlerimize hakaret ve düşmanlıklarına karşı
ortaya koyduğu tepki, hakaret ve düşmanlıklarının bu raddeye ulaşmasındaki
sorumluluğunu örtemeyeceği bilinmelidir. Hükümet, içine düştüğü bu çelişkili
durumdan bir an önce kurtulmalıdır.” diye konuştu.
Yapılan özendirici faaliyetlerin İstanbul
Sözleşmesi ve uyum yasalarından kaynaklandığını, bu yasaların acilen
lağvedilmesi çağrısında bulunan Sağlam, şöyle dedi: “Sapıklığı özendirici
faaliyetlerin bu denli siyasi, ekonomik ve sosyal destek bulması, netice itibariyle
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun başta olmak üzere mevzuatta bu ve
benzeri sözleşmeler gereği yapılan yasal düzenlemelerin oluşturduğu imkân ve
dokunulmazlık sayesinde olmuştur. Bu noktadan sonra hükümetin sorumluluğu;
milletimizin inancına, ahlakına, örfüne taban tabana zıt bu sözleşmenin altına
attığı imzasını çekmek ve uzantısı yasalardan bir an önce milleti kurtarmaktır.
Bu yönde atılacak bir adım, aynı zamanda hükümet açısından içerisine düşülen
çelişkiyi de bertaraf edecektir. Aksi halde oluşan bu fiili durum, hükümetin
alnında kara bir leke olarak kalmaya devam edecektir.” ifadelerine yer verdi.”
“MÜLTECİ KAMPLARINA YARDIMLAR SEMBOLİK DEĞİL,
ASGARİ İHTİYAÇLARINI KARŞILAYACAK DÜZEYDE OLMALIDIR”
Bütün dünyayı etkisi altına alan salgınla başa
çıkmanın, bütün insanlığın yardımlaşma ve dayanışmasıyla mümkün olabileceğini
söyleyen Sağlam, “Çok güçlü ekonomik ve sanayi altyapısına sahip ülkeler dahi
bu yükün altından kalkamamış, başka ülkelere muhtaç olmuşlardır. Salgının
başından itibaren Türkiye’den 116 ülke yardım talebinde bulunmuş, bunlardan
50’den fazlasının talebine olumlu cevap verilmiştir. Zor günlerde ya insanlıkta
ya da dinde kardeş olduğumuz halkların yardım taleplerinin karşılıksız
kalmaması önemlidir. Bununla birlikte dünyanın süper güçlerinden ziyade
öncelik, sürekli zor durumda olan, fakir ve mağdur halklara verilmelidir.
Muhasara altında olan Yemen, Gazze ve ölümden kaçan insanların barındığı
mülteci kamplarına yardımlar sembolik değil, asgari ihtiyaçlarını karşılayacak
düzeyde olmalıdır.” dedi.
“TEDBİRLERİN EN ÖNEMLİ HALKALARINDAN BİRİNİ
OLUŞTURAN MASKE, EN RAHAT ULAŞILABİLEN MALZEME OLMALIDIR”
Maskeye ulaşımda yaşanan sıkıntılara ilişkin
görüşlerini ve önerilerini sunan Sağlam, “Dünyanın en büyük ülkelerine bu kadar
cömert davranan Türkiye’nin kendi vatandaşlarını maskesiz bırakmasının ise bir
izahı yoktur. Halen devletin maske ulaştırmadığı milyonlarca insan vardır.
Kaldı ki ulaştırılanların dahi tek kullanımlık beş tane maske ile on gün
boyunca kendini virüsten koruması mümkün değildir. Bedava dağıtılacak diye
satışı da yasaklanan maskeye vatandaşlar ulaşamamaktadır. Tedbirlerin en önemli
halkalarından birini oluşturan maske, en rahat ulaşılabilen malzeme olmalıdır.
Bu nedenle muhtarlıklar, market zincirleri veya farklı alternatifler devreye
sokularak ya ücretsiz ya da çok düşük bir ücret ile acilen satışa
sunulmalıdır.” diye kaydetti.
AYM’NİN GÜVENLİK SORUŞTURMASINA DAİR YENİ
KARARI
AYM’nin güvenlik soruşturmasına dair yeni
kararını değerlendiren Sağlam, “Anayasa Mahkemesi, geçtiğimiz günlerde güvenlik
soruşturmasına ilişkin vermiş olduğu yeni bir kararla, önceki içtihatlarını
pekiştirmiş ve güvenlik soruşturması usulünün hukuka aykırılığını bir kez daha
vurgulamıştır. 4045 sayılı kanunun 1. Maddesine eklenen ikinci fıkrayı iptal
eden 19 Şubat 2020 tarihli AYM kararının gerekçesi geçtiğimiz Salı günü
yayınlandı. Buna göre güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda
kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine
yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların
alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi anayasaya aykırı bulunmuş ve
iptaline karar verilmiştir.” dedi.
Güvenlik soruşturmasıyla birlikte mağdur
olanlara haklarının verilmesi gerektiğinin altını çizen Sağlam, “OHAL döneminde
getirilen güvenlik soruşturması uygulaması, suiistimal edilerek bir fişleme
aracı olarak kullanıldı. Bu nedenle binlerce insan hak ettikleri görevlerine
atanmadığı gibi aileleri ve yakınları da etiketlenerek ‘Suçun Şahsiliği’ ile
‘Masumiyet Karinesi’ ilkeleri ihlal edilmiştir. Güvenlik soruşturmalarında
elenenler, özel sektörde de iş bulma güçlüğü yaşamış veya kimi işverenler
tarafından iş bulma güçlükleri bahane edilerek sömürülmüştür. Mevcut mevzuatta,
memuriyete engel suçlar açık bir şekilde belirtilmiştir. Bundan farklı bir yol
ve yöntem aramak hukuki değildir. Teyide muhtaç istihbarat notlarından ziyade,
kişilere yönelik kesinleşmiş mahkeme kararlarının esas alınması gerekir.
Güvenlik soruşturmaları defteri, bir kez daha açılmamak üzere kapatılmalı ve
kamu görevlerinde sadece liyakat ve ehliyet gözetilmelidir. Bunun yanı sıra
güvenlik soruşturmasının getirildiği tarihten beri mağdur edilenlerin
kazanılmış haklarının iadesine yönelik de bir düzenleme yapılmalı,
görevlerinden alıkonulan insanların görevlerine iadeleri kolaylaştırılmalıdır.”
şeklinde konuştu.



