Terör rejimi İsrail’in yok olması için neler yapılmalı dediğimizde üç aşağı
beş yukarı insanların aynı cevabı verdiklerini duymuşsunuzdur. Genel olarak
ümmetin dağınıklığından şikayet ediyor insanlar. Dünya Müslümanlarının
dağınıklığı bu terör şebekesine cesaret verdiğini dile getiriyorlar. Aklı
başında olan herkesin çözümün vahdette olduğunu bilmesine rağmen neden
bir araya gelemiyoruz?
Elbette bu sorunun cevabı için birden çok neden sıralayabiliriz. Ama en
önemli neden gömleğin ilk düğmesi gibi vahdet olduğu aşikardır. Vahdet olmazsa
diğer sebepler tali kalır ve istenen neticeyi vermez.
Çanakkale Savaşında İngilizlerin ve Fransızların sömürgesi altındaki Afrika
kıtasından yani binlerce kilometre uzaktan Gelibolu Yarımadası'na gelen Hint
birliklerindeki Müslüman askerlerden bazıları bu topraklarda hayatını kaybetti.
Çanakkale Cephesi'nde Osmanlı askerlerine esir düşen Hintli Müslüman askerler
de vardı. Çanakkale Savaşında İngilizler, Hindistan diyarındaki Müslümanları
ehli küfürle savaşmak için gemilerle Osmanlı sınırına bıraktılar. Ehli küfürle
mücadele etmek için yola çıkan Hintli Müslümanlar karşı tarafın Müslüman
olduğunu bu topraklara gelince anladılar. Tabi iş işten geçmişti artık. Sebebi
ise Müslümanlar arasındaki iletişim zayıflığı idi. Sonuçta Birinci Cihan
Harbinde Almanya'nın safında savaşıyorduk. Nedenleri çok olsa da asıl mesele
aramızdaki iletişim noksanlığıydı. Birinci Cihan Harbinde Hintliler; İngiliz ve
Fransızlara kurban olurken; bizler ise Almanların kurbanı olduk. Başsız kalmış,
vahdeti bozulmuş, imameti esir edilmiş bir ümmetin halini net bir şekilde
görünüyordu.
Ümmetin eski gücüne kavuşup izzetini koruyabilmesi ve dünya siyasetinde
ağırlığının oluşabilmesi için ihtilafların bir kenara bırakılıp ittifak
silahına sarılmak gerekir. Samimi olan Müslümanların önce kendi ülkelerinde
sonra da Dünya Müslümanları ile bir araya gelme çabaları içinde olmaları gerek.
Kendi ülkemizdeki Müslümanlarla birlik sağlayamazsak Dünya Müslümanlarıyla
nasıl birlik sağlayabiliriz ki? Aynı dili, mezhebi, kültürü ve toprağı
paylaşanlar anlaşamıyorsa farklı dil, mezhep ve kültürdeki insanlarla nasıl
anlaşırız?
Onun için bir araya geleceğiz. Kendi iç meselelerimizi kendi aramızda
çözeceğiz. Biri, diğeri hakkında bir şey söylediği zaman bunu onun ağzından
duymadıkça karar vermeyeceğiz. Kendi içimizden, kalbimizde bir nefret
oluşturmayacağız ona karşı. Şartlar müsait değilse ve ona ulaşılamıyorsa suizan
değil; hüsnü zanla yaklaşmamız lazım. Hem olaya hem de olayla ilişkili
olanlara... Hz. Ali'nin deyimiyle: "Hak sözle batıla hizmet edenler"
olabilir. Müslümanları birbirine düşürmek için bize hakmış gibi veya bizi
düşünüyorlar imajı verebilirler, ama ferasetli Müslüman idareciler, kötü
niyetli ve iyi niyetlileri idrak edecek bir kavrayışa sahip olmalıdır.
Mevki ve makamı ümmetin maslahatının önüne almamak lazım. Batılda baş
olmaktansa hakta kuyruk olurum daha iyidir, diyebilmeliyiz. Ateşten oluşan
egomuzu, buz gibi vahdet havuzunda eritmesini bilmeliyiz. Yani ya bir olacağız
ya da birer birer yok olacağız.
Sorun ve çözümü biliyoruz; ama inanın kimse kendi hastalığını görmüyor veya
görmek istemiyor. Lider olma, koltuk sevdası gibi nedenlerle vahdet
sağlanamıyor maalesef. Küçük sorunlarını ümmetin vahdetinin önüne geçirip onu
her meseleden daha önemli gören bir zihniyete sahip biriyle vahdet
oluşamaz.
Onun için Müslümanların programına bakacağız. Kendini ön plana çıkaran,
kendi eserleri etrafında birlik sağlama peşinde olanlarla işimiz olmaz. İslam'ı,
parçalı bir şekilde uygulama peşinde olanlarla bir işimiz olmamalı. İslam, bir
bütündür. Allah muhafaza, Kitab'ın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkar
edenlerden Rabbbimiz bizi muhafaza etsin.
Hedefi, ümmeti bir araya getirme kaygısı olan ve İslam'ın tümünü programına
koymuş bir yapı ile İslamî hizmetlerde yerimizi almak gerek. Aziz İslam'ın her
ferdi ile iletişim kanallarımızın açık olmasını sağlamalıyız.
Ümmetin her ferdini muhabbetle kucaklayacak bir duygu ve düşünceye sahip
olanlardan olmak duasıyla...