HÜDA PAR Sözcüsü Serkan Ramanlı, partisinin iç ve
dış gündeme dair değerlendirmesini paylaştı.
Aralık ayının yaklaşması ile birlikte 2023 yılı
asgari ücret zammı ile ilgili spekülatif rakamların ortaya atıldığının belirten
Ramanlı, bunun temel nedenlerinden birisinin, çalışan kesimin yüzde 50’sinden
fazlasının asgari ücret çalışması ve aldıkları ücretin açlık sınırının bile
altında olması olduğunu söyledi.
Diğer nedenin ise asgari ücretle yapılacak zamla
ilgili spekülatif rakamların üretici-işveren cephesinde işten çıkarma ve yeni
zamlar için bir bahaneye dönüşmüş olması olduğunu ifade eden Ramanlı,
"Gelişmiş ülkelerde asgari ücretlilerin tüm çalışanlara oranı çoğunlukla
yüzde 3-5 arasındayken Türkiye’de bu oranın yüzde 50’nin üzerinde olduğu tahmin
edilmektedir. Oluşan olumsuz ekonomik şartlar karşısında son iki dönemde hatırı
sayılır artışlar yapılmasına karşın, asgari ücretlinin aldığı meblağ, asgari
geçim düzeyinin hayli altındadır. Her şeye rağmen yıllık büyüme rakamları ve
büyük ölçekli işletmelerin elde ettikleri yüksek kârlar göz önüne alındığında,
asgari ücretli başta olmak üzere çalışan kesimin bu ekonomik büyümeden hak
ettiği payı alamadığı görülmektedir. Bu da gelir dağılımında var olan
adaletsizliği daha fazla derinleştirmektedir." dedi.
"Asgari
ücret, açlık sınırının mutlaka üzerinde belirlenmeli"
Ramanlı, "Asgari ücretin geçinmeye yetmediği
ortadayken, ücret artışlarının bazı orta ve küçük büyüklükteki işletmeleri zora
soktuğu gerçeği, iş hayatıyla ilgili sistemsel bir soruna daha işaret
etmektedir. İstihdam artırıcı önlemler kapsamında verilen devlet desteklerinde
küçük ve orta büyüklükteki işletmelere pozitif ayrımcılık yapılmalıdır. Türkiye
sermaye sahipleri için bir 'ucuz işgücü ülkesi' olmaktan çıkarılmalı, asgari
ücretle çalışanların bütün çalışanlara oranı kademeli olarak düşürülmelidir.
Asgari ücret, açlık sınırının mutlaka üzerinde belirlenmeli ama ülkede asıl ve
genel geçer bir ücret halini almamalıdır." ifadelerini kullandı.
Kamu
kurumlarının bütçe harcamaları
2023 yılında kamu idarelerinin bütçesini
belirleyecek olan kanun teklifi Meclis’te görüşülmeye devam ettiğini hatırlatan
Ramanlı, yaklaşık 5 trilyon lira kamu hizmetlerinin yürütülmesi amacıyla
kurumlara emanet edileceğini ancak yaklaşan mali yılbaşı nedeniyle bazı
bakanlıklar ve kamu idarelerinin, bütçe suiistimallerine sahne olduğunu
kaydetti.
Ramanlı, "Malum olduğu üzere bütçe planları,
kamu idarelerinin planlı gider ve harcamaları esas alınarak hazırlanmaktadır.
Böyle olunca da kendilerine tahsis edilen bütçenin tamamını harcamayan,
fazlalığı olan kurumların sonraki yıl bütçelerinden artırdıkları miktarda
eksiltme yapılmaktadır. Doğru olan da budur. Buna rağmen merkezi idareler,
bütçelerinden kesinti yapılmaması için yılın son aylarında, bütçelerindeki
fazlalığı harcama telaşına girmektedir. Maalesef pek çok kurum bu yanlışa
düşmektedir." diye konuştu.
Ramanlı, şöyle dedi: "Kamu hizmetlerini yerine
getirmekle yükümlü olan kurumlar kendilerine tahsis edilen bütçenin sahipleri
değil emanetçileridir. Milletin, her kuruşunda hak sahibi olduğu bütçenin
çarçur edilmesi bir hukuki sorun olduğu kadar aynı zamanda ahlaki bir
problemdir. Özellikle bakanlıkların ve diğer merkezi kuruluşların yılın sonuna
doğru yoğunlaşan etkinlikleri ve faaliyetleri mercek altına alınmalı ve
Sayıştay, kurumları mali açıdan mutlaka denetlemelidir. Hükümet, bu tür
suiistimallerin yaşanmasına izin vermemeli, milletin parasıyla oluşan bütçenin
boşa harcanmasına müsaade etmemelidir."
"Doğal
gaza ve elektriğe zam yapılmadan makul ölçüde indirime gidilmeli"
Hükümet tarafından geçtiğimiz günlerde açıklanan
destek paketi kapsamında dar gelirli vatandaşlara yılda iki dönem doğal gaz,
ayda bir kez de elektrik tüketim desteği sağlanacağını belirten Ramanlı,
"2022 yılında 100 metreküp doğal gaz + 200 kilovatsaat elektrik tüketim
bedelinin, asgari ücret içindeki payının yüzde 14 olduğu dikkate alındığında
verilen desteğin yeterli olmadığı görülecektir." ifadesine dikkat çekti.
Ramanlı, "Ekonomik krizlerden en çok etkilenen
yoksul kesimi rahatlatıcı tedbirlerin alınması sosyal devlet olmanın bir
gereğidir. Vatandaşın sağlık, eğitim, barınma, beslenme ve ısınma gibi temel
ihtiyaçlarını karşılamak, devlet için bir lütuf değil yükümlülüktür." diye
belirtti.
Milyonlarca insanın evine ekmek götürmekte ciddi
şekilde zorlandığı bir dönemde kış şartlarında vatandaşların elektrik ve doğal
gaz faturalarını ödemekte zorlanacağını vurgulayan Ramanlı, "Dolayısıyla
önümüzdeki aralık-nisan aylarını kapsayan beş aylık dönemde doğal gaza ve
elektriğe zam yapılmadan makul ölçüde indirime gidilmeli, tüketim desteği de
ayda bir olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Doğal gazın olmadığı yerlerde
ise odun ve kömür yardımı yapılmalıdır. Hiç geliri olmayan veya en alt gelir diliminde
bulunan ailelerin ısınma giderleri devlet tarafından karşılanmalıdır."
çağrısında bulundu.
"Emlak
sektöründe bütün tarafları rahatlatacak denetim faaliyetlerinin bir an önce
yapılması gerekmektedir"
Ev ve iş yeri kiralamada, mülk sahipleri ile kiracılar
ve aracı kurumlar arasında yaşanan sıkıntıların her geçen gün arttığına işaret
eden Ramanlı, "Konu ile ilgili yapılan hukuki düzenlemeler yetersiz
kalmaktadır. Emlak satışında ve kiralama işinde aracılık yapan emlakçılar
piyasanın serbest işleyişini engellemekte, arz ve talep dengesinin bozulmasına
neden olmaktadır. Bu durum fiyatlandırma mekanizmasını bozmakta ve taraflara
büyük zararlar vermektedir." dedi.
Ramanlı, "Ev veya iş yeri kiralamada
emlakçıların talep ettiği bir aylık kira miktarı kadar bedel, mülk sahiplerinin
istediği depozito ve diğer güvenceler ile peşin kira giderleri kiracılar için
çok büyük bir meblağ oluşturmaktadır. Bu konuda var olan mevzuatın yeniden
gözden geçirilmesi ve özellikle kiracıyı rahatlatacak adımların atılması aciliyet
arz etmektedir." ifadelerini kullandı.
Ramanlı, "Öte yandan konut maliyetlerindeki
artışın yanı sıra son 40 ayın zirvesine çıkan konut kredi faizleri de konut
piyasasındaki arz talep dengesini olumsuz etkilemektedir. Devletin sosyal konut
alanındaki girişimleri, şikâyetleri bir nebze azaltmışsa da bu alandaki sıkıntı
büyük oranda devam etmektedir. Sorunun çözümü için emlak sektöründe bütün
tarafları rahatlatacak, arz ve talep dengesinin en uygun noktada
gerçekleşmesini sağlayacak düzenlemelerin ve denetim faaliyetlerinin bir an
önce yapılması gerekmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
"İnternet
ve sosyal medya, ciddi bir bağımlılığa dönüşmüştür"
Türkiye’nin telefon ve tablet başında geçirdiği
sürenin her geçen gün arttığına dikkat çeken Ramanlı, yapılan araştırmalara
göre Türkiye’de günlük internet ve sosyal medya kullanımı 8 saati geçtiğini
aktardı.
Ekran başında geçirilen sürenin bu denli artmasının
özellikle çocuklarda ve gençlerde hem fizikî hem de psikolojik sorunlara neden
olduğunu vurgulayan Ramanlı, "Bilinçsizce ve ölçüsüzce kullanılan internet
ve sosyal medya, ciddi bir bağımlılığa dönüşmüştür. Bu bağımlılık en az madde
bağımlılığı kadar büyük bir tehlikedir. Gençler ve çocuklar artık gerçek
dünyadan ziyade sanal dünyayı tercih etmektedirler. Bu durum çocuklarımızı ve
gençlerimizi aile, iş ve eğitim hayatında zihinsel, fiziksel ve sosyal açıdan
olumsuz etkilemektedir." şeklinde konuştu.
Bu konuda herkese sorumlulukların düştüğünü belirten
Ramanlı, "Özellikle öğretmenler ve anne-babalar bu konuda daha duyarlı
olmalı; çocukları zihinsel, bedensel ve ruhsal gelişimlerine olumlu etki edecek
sosyal aktivitelere yönlendirerek gelişimlerine katkı sağlamalıdırlar. Ayrıca
anne-babalar çocuklarının, kendi gelişim yaşlarına uygun bir dönemde ve
kontrollü bir şekilde telefon-tablet ile tanışmasını sağlamalı ve ev
içerisinde, çocuklar ile beraber ortak etkinlikler yaparak birlikte daha fazla
zaman geçirmelidir. Ancak alınacak koruyucu tedbirlerle çocuklarımız ve
gençlerimiz bu bağımlılıktan korunabilir ve sağlıklı bir şekilde yetişmeleri
sağlanabilir." önerisinde bulundu.
Filistin'de
işgal genişliyor
İşgal altındaki Filistin topraklarında
hukuksuzluklar arttığına işaret eden Ramanlı, "Vahşetin her türlüsünü
Filistinli Müslüman halka reva gören Siyonist rejim bölgedeki işgalini de
genişleterek kalıcı hale getirmenin peşindedir." dedi ve şunları ekledi:
"Son olarak Beytüllahim’de 320 dönümlük araziye
el koyma planları yapan işgal rejimi, bu yönde bir askeri talimat yayımlayarak
Batı Şeria’daki işgal alanlarını genişletme hevesine
kapılmıştır.
Bölgede terör estiren siyonistler, BM başta olmak
üzere uluslararası hukukun hiçbir kuralına ve kararına uymamakta, insan hakkı
ihlallerini ise normalleştirmektedir. Bunun temel sebebi, Müslüman dünyanın da
Siyonist rejimle bölgenin meşru bir aktörüymüşçesine ilişki geliştirmesidir. Bu
ilişkiler geliştikçe, terör saldırılarının dozu artmaktadır. İllegal yerleşim
birimleri genişletildikçe, Siyonizm meşrulaştırılmaktadır. Böyle sürecek olursa
işgal edilmemiş Filistin toprağı kalmayacaktır. Bu sebeple Müslüman kamuoyunu
siyonizm karşısında tek yürek olmaya ve siyonist rejim ile ilişkileri kesmeleri
için hükümetlerini baskı altına almaya davet ediyoruz."
G-20
Zirvesi ve dünyadaki yoksulluk
Dünyanın en büyük 31 ekonomisine sahip ülkelerden
19’u ve Avrupa Birliği Komisyonu'ndan oluşan G-20’nin 17'inci Zirvesinin 15-16
Kasım’da Endonezya’nın Bali Adası'nda gerçekleştiğini hatırlatan Ramanlı,
"Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gölgesinde geçen ve Rusya Devlet Başkanı
Putin’in boykot ederek katılmadığı G-20 zirvesinde fakir, yoksul ve yeterli
gıdaya ulaşamayan insanlar için istenen ve beklenen kararlar alınmadı. Geçen
hafta açıklanan BM verilerine göre sadece Sudan’da 7 milyon, dünya genelinde
ise yaklaşık 200 milyon kişi gıda güvensizliği nedeniyle açlık tehdidi
altındadır." dedi.
Ramanlı, "Covid-19 salgını sebebiyle gıda arzı
ve tedarik zincirinde yaşanan kırılmaya Rusya-Ukrayna Savaşı’nın da eklenmesi
var olan gıda sıkıntısını daha da ileri bir seviyeye taşımıştır. Türkiye,
Birleşmiş Milletler, Rusya Federasyonu ve Ukrayna arasında varılan Tahıl
Koridoru Anlaşması’nın ara ara aksaması, provokasyona açık olması hasebiyle
işleyişinin tehlikede olması, tahıl gemilerinin yoksul bırakılmış ülkelerden
ziyade gelişmiş ve zengin ülkelere gitmesi tahıldaki sıkıntıyı açlıktan
kitlesel ölümlere sebebiyet verecek bir krize dönüştürme potansiyeli
taşımaktadır. Türkiye, Tahıl Koridoru Anlaşması'nın yürürlükte kalması,
koridorun güvenli ve sürekli işleyişi için elinden geleni yapmalıdır.
G-20 ve diğer zengin ülkelerin, yoksul bırakılan ülkelere daha fazla yardım
etmeleri sağlanmalıdır." diye konuştu. (İLKHA)
0 yorum