Bu çevrelerin en önemli dayanağının ise nikâhsız, ailesiz ve cinsiyetsiz
bir toplum modeli öngören bazı uluslararası sözleşmeler ve bu sözleşmelerden
kaynağını alan sözde yerli mevzuat olduğuna işaret edilen açıklamada, "Her
ne kadar Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiş olsa da sözleşmenin yol
açtığı tahribat ortadadır. Fıtrata ve aile yapımıza aykırı olan İstanbul
Sözleşmesi, gelen tepkiler üzerine yürürlükten kaldırılmış olsa da gelinen
noktada sözleşmenin yol açtığı tahribatı onarmak için somut adım atılmamıştır.
Teoride sözleşme her ne kadar yürürlükte olmasa da pratikte sözleşmeden
kaynaklı uygulamalar devam etmektedir." denildi.
Hali hazırda sözleşmenin tekrar yürürlüğe konulması için Danıştay 10.
Dairesinde görülen dava sürecinin devam ettiği hatırlatılan açıklamada,
hükümette yer alan bazı isimler ile kimi muhalefet partilerinin sözleşme
yanlısı açıklamalarının endişe verici olduğu ifade edildi.
"DEĞERLERİMİZLE UYUŞAN YASAL DÜZENLEMELER YAPILMALI"
"Feshedilen sözleşmenin geri getirilmesini isteyen kesimlere karşı,
hükümetin aldığı fesih kararının arkasında durması kamuoyunun
beklentisidir." ifadesine yer verilen açıklamada, "Aile ve toplum
yapısını tehdit eden tüm bu olumsuzluklar karşısında geç kalınmadan ciddi
adımlar atılmalıdır. Bu bağlamda söz konusu sözleşmeden beslenen ve aynı amaca
hizmet eden yasa ve uygulamalar bir an önce yürürlükten kaldırılarak yerlerine
değerlerimizle uyuşan yasal düzenlemeler yapılmalıdır." çağrısında
bulunuldu.
"İNTİHAR, AKL-I SELİMİN ALACAĞI BİR KARAR DEĞİLDİR"
Açıklamanın devamında, Antalya’da son bir ayda üç üniversite öğrencisinin
intihar etmesi dikkatleri bir kez daha bu tür vakalara çevirdiği ifade edildi.
İntiharın sebeplerine değinilen açıklamada, "Yapılan araştırmalara
göre inanç ve ibadette gevşeme, zayıf aile bağları, gelecek kaygısı, hayattan
zevk almama, işsizlik ve psikotik bozukluk gibi hususlar intiharı
tetiklemektedir. İntihar haberlerinin medyada sık sık yer alması da vakaların
artmasına neden olmaktadır." diye belirtildi.
Açıklamada, "İnsanları intihara sürükleyen ana etken, sorunlarla baş
edememe acizliği değildir. Esas sorun küresel şer odaklarının modernite
üzerinden insanlığa empoze ettiği hazzı kutsama, hayatı değil eşyayı tercih
etme ve gününü gün etme hezeyanının intihar olgusunu beslemesidir."
görüşüne yer verildi.
"İntihar, akl-ı selimin alacağı bir karar değildir. Bütün intihar
vakaları da birer sonuçtur." tespitinde bulunulan açıklamada, şunlar
kaydedildi: Bilinmelidir ki Allah ve ahiret inancı intiharı önlemede,
alınabilecek her türlü tedbirden daha etkilidir. Bununla birlikte sağlam aile
bağları ile iyi arkadaş ortamı oluşturmak ve toplumsal bir hassasiyet
geliştirmek elzemdir. Bu hususta en önemli vazife devleti idare edenlerindir.
Geçim zorluğu ile mücadeleye destek vermek ve istihdam olanakları oluşturmak,
eğitim-sağlık ve sosyal hizmetlere erişimi kolaylaştırmak başta olmak üzere
bütün alanlarda adil bir düzen tesis etmek sosyal devlet olmanın da bir
gereğidir. Bu vazife can, akıl ve nesil emniyetini temin etme açısından da bir
zorunluluktur. Hükümetin ilgili kurumlar başta olmak üzere âlimler ve STK’larla
iş birliği yaparak daha etkili çalışmalar yapması gerekmektedir.” EKREM GÜLŞEN
0 yorum