Onlar da her Müslüman gibi Kur’an ve sünnetin toplum
arasında yaygınlaşması için mücadele ediyordu. Toplum, Kur’an ve sünneti
hayatının merkezine alarak yaşamı sürdürsün istiyorlardı. Amaçları Allah’ın
emirlerini yerine getirmek, böylece İslam’ı yaşamaktı. O dönemde kolay değildi
İslam’ı yaşamak. Zordu, ancak Müslüman zorlukları aşan olmalıydı. Susa köyünün Müslümanları
da zorlukları aşacak iradeye ve teslimiyete sahipti. Köyde, özellikle gençlerin
yanlış yollara düşmemesi için gençlerle yakından ilgileniliyordu. Gençlerin
camiye gelmesi için çalışmalar yapılıyordu. Köy nüfusu yoğun değildi. O yüzden
camiye az genç geliyordu. Genelde, cami cemaatini büyükler oluşturuyordu.
Camiye gelenlere Kur’an öğretiliyor ve özellikle de yatsı namazından sonra
Siyer Dersleri işleniliyordu. Anlatılanlar, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed
(sav)’in hayat mücadelesiydi. Peygamberimizin hayatı ve mücadelesinin tam
manasıyla öğrenilmesi, en büyük hedefti. O Kutlu Nebi’nin hayat mücadelesini
bilenler ve anlayanlar, İslam’ı en güzel şekilde yaşayabilecek ve dünya
imtihanında kazançlı çıkabileceklerdi. O yüzden Siyer Dersleri’ne çok önem
veriliyordu.
Tarihler Haziran’ın 26’sını gösteriyordu. Yıl
1992’ydi. Vakit yatsı vaktiydi. Susa Köyü’nde müezzin yanık sesiyle yatsı
ezanını okuyordu. O gece ezan bir başka okunuyordu sanki. Cami cemaati
evlerinden çıkıp camiye doğru yol almıştı. Yolda birbirlerini görenler,
müezzinin ezanı çok güzel okuduğunu söylüyorlardı. Camiye gidilmiş, namaz
kılınmaya başlanmıştı. O akşam camiye 15 Müslüman gelmişti. Namaz kılınmış,
tesbihat yapılmıştı. Namaz sonrası adet olduğu üzere Peygamberimizin hayatı
işlenecekti. Ancak hesapta olmayan gelişmeler yaşanacak gibiydi. Tesbihatın
bitiminde imam yanındakilere dışarıda bazı seslerin geldiğini söylemişti.
İçlerinden birinin dışarıya bakmasını, gelen seslerin sebebinin ne olduğunu
öğrenmesini istemişti. Dışarıya çıkan Hüseyin adlı bir Müslüman’dı. Hüseyin
dışarıya bakıp tekrar camiye gelmişti. Meğer asker görünümlü birileri köye
baskın yapmıştı. Giyimleri ve konuşmaları askerlerinki gibiydi ama pekte askere
benzemiyorlardı. Hüseyin bu işin içinde bir garipliğin olduğunu sezmiş olacak
ki, cemaate dönüp şunları demişti: “Ey
cemaat! Eğer gelenler askerse, onlara zorluk çıkarmayalım, işlerini görüp
gitsinler. Çünkü askerler sözden çok da anlamaz. Yok, eğer gelenler asker
değilse de biz anlarız. Biz Müslüman’ız, kimseden korkmayız ve çekinmeyiz.
Başımız Rabbimizden başka hiç kimsenin önünde eğilmez!”
Hüseyin’in bu cesaretli ve heyecanlı
konuşması, cami cemaatine çok iyi gelmişti. Hüseyin’in sözü yeni bitmişti ki,
insanlıktan nasibini almamış güruh ayakkabılarıyla camiye baskın yapmıştı.
Camiye girenlerin hain bir plan içerisinde oldukları aşikârdı. Baskın
yapanların sözde komutanı, cami cemaati hakkında şikâyet olduğunu ve arama
yapacaklarını ağzından salyalar akıtarak söylüyordu. Aynı zamanda her
kelimesinde hakaretler vardı, hakaretler sadece cami cemaatine değildi,
kutsallara da hakaret ediyorlardı. Kutsallara hakaret olunca aziz dava adamı
Hüseyin dayanamamıştı. Hüseyin yine kahramanca ve korkusuzca bir çıkış yaparak,
böyle konuşmaya ve davranmaya haklarının olmadığını haykırıyordu. Ancak
dinleyen yoktu; gelenlerin gözlerini kan bürümüştü. Onlar karanlık yapılardan
emir almıştı. Onlar, karanlık güçlerin Kürdistan topraklarındaki
mümessilleriydiler. Camide namaz kılmak, Kur’an okumak, Peygamberimizin
hayatını öğrenmek ve öğretmek, baskın yapan azılı bedbahtlara ve onlara emir
veren karanlığın askerlerine göre suçtu. O yüzden o gün bir katliama imza
atmaları gerekiyordu.
Hüseyin anlamıştı gelenlerin asker olmadığını,
meğer gelenler PKK’lilerdi. Hüseyin, Seyda’ya dönüp bunların asker olmadığını,
ayaklarında mekap ayakkabı olduğunu söylüyordu. Bu gelenler Kürdistan
hainleriydi, bu gelenler İslam’a tahammül edemeyen canilerdi… Ancak bazı
girişimler için geç olmuştu, zira gelenler camideki 15 Müslüman’ın ellerini
arkadan bağlamış ve cami bahçesine çıkarmışlardı. Hainler hiç acımadan o 15
cami yarenini taramaya başladılar ve oracıkta 10’nunu şehid ettiler. Diğer 5’i
de yaralı olarak kurtulmuştu. Rabbim şehadetlerini kabul buyursun.
İşte bugün, Susa Camisi Katliamı’nın sene-i
devriyesidir. Mazlumca can verenlerin şehadetlerini tebrik ettiğimiz gündür.
Bugün, İslamî davanın aydınlık geleceği için zalimlere boyun eğmeyip Allah’a
verdikleri söze sadık kalan cami yarenlerini andığımız gündür. Aradan yıllar
geçse de, o mazlumları unutmayacağız. Onları rahmetle anmaya devam edeceğiz.
Onlar, cami ehli Müslümanlar oldukları için şehid edildiler. Onlar İslam’ı
yaşadıkları için şehid edildiler. Şehadetleri mazlumca oldu. Onlara rahmet,
katillerine lanet olsun.
0 yorum