Güneş saatinden su saatine, su saatinden kum saatine, kol saatinden duvar
saatine kadar değişik aşamalar geçiren saatler, günümüzde telefon ekranlarına
sığacak kadar gelişim gösterdi. Buna rağmen teknolojinin gelişimi saatçilik
mesleğini yok edemedi.
Yarım asırdır saat tamirciliği yapan Ejder Vurucu, mesleğini ilk günkü
aşkla sürdürüyor. 1970 yılında ilkokul 5’inci sınıf öğrencisi iken
mahallelerindeki bir saatçinin yanında çırak olarak işe başlayan Vurucu, uzun
yıllar burada çalıştı ve askerliğini yaptıktan sonra kendi işyerini açtı.
Çırak olarak başladığı mesleğini yıllardır sürdürmenin mutluluğunu
yaşayan Vurucu, doğup büyüdüğü Mahallesi’ndeki işyerinde mesleğini sürdürerek,
bu mesleği ayakta tutmaya çalışan ender isimlerden biri olarak tanınıyor.
İlkokul 5’inci sınıfa giderken 1970 yılında bu mesleğe başladığını
belirten Vurucu, “O dönemden beri bu mesleğe devam ettim. Şu an 63 yaşındayım.
O dönemki saatler ile şimdiki saatler arasında çok fark var. Eski saatlerin
tamiri biraz daha kolaydı. Şimdiki saatlerde teferruat çok arttı ve biz de
yeniliğe ayak uydurduk. Bu mesleğe merak ile başladım. Bu meslek öyle 1-2
senede öğrenilmiyor. Yavaş yavaş tecrübe kazanarak Allah’a şükürler olsun bu
yaşa kadar geldik.” dedi.
“BU MESLEK BANA HEM MESLEKTE HEM DE HAYATTA SABRI ÖĞRETTİ”
Mesleğinin kendisine hem meslekte hem de günlük hayatta sabırlı olmayı
öğrettiğini belirten Vurucu, “Çünkü sabırlı olmayan, bu işi kesinlikle yapamaz.
Bazı müşteriler tamir esnasında bizi seyrediyorlar. Bir saat uğraştığımızı
görünce ‘ben olsam şimdi o saati kaldırır yere atardım, nasıl sabırlı birisin’
diyorlar. Gerçekten bu meslek bize sabrı öğretti. Hem meslekte hem de hayatta
sabrı öğretti. Saatçilik mesleğinde elinin titrememesi lazım, elini titrerse
saat tamirciliğini yapamazsın. Gözün iyi görmesi lazım. Ama belli bir yaştan
sonra göz ne kadar iyi görse de olmuyor. Tamir yaparken yakını gösteren büyüteç
kullanıyoruz. Şimdi ancak onun vasıtasıyla çalışabiliyoruz. Yoksa çalışamayız,
gözümüz görmez.” diye konuştu.
İLKHA
0 yorum