36,3248
34,4146
2.841,61
Hain darbe girişimin olduğu 15 Temmuz gecesi, dönemin HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Sait Şahin'in çağrısı üzerine meydanlara inen Talhat Engiz; çevresini ve akrabalarını darbecilere karşı direnişe çağırarak, o gece darbecilere karşı yapılan direnişi örgütleyenlerden biri oldu.Darbecilerin kurşunlarına aldırmadan canı pahasına direniş gösteren Engiz, şimdiki adıyla 15 Temmuz Köprüsü üzerinde darbecilere karşı direndi ve darbecilerin teslim olmasından sonra silahların korunarak kolluk güçlerine teslim edilmesini sağladı.
Daha önce İslami kimliğinden dolayı FETÖ yargısı tarafından mağdur edilen Engiz, 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra da FETÖ yargısının kumpasıyla hazırlanan dosya üzerinden 3 yıl mahkûmiyet yaşadı.
Daha sonra yaptığı araştırmada; dosyasını hazırlayan hâkim ve savcıların FETÖ üyeliğinden ya tutuklu ya da firari olduğunu öğrenen Engiz, olası bir durumda hiç düşünmeden yine meydanlara çıkacağını ifade etti.
FETÖ yargısı tarafından defalarca mağdur edilen Talhat Engiz, 15 Temmuz gecesinde ve sonrasında yaşadıklarını İLKHA muhabirine anlattı.
"Oğlumu alarak meydana çıktım"
Hain darbe girişiminin olduğu 15 Temmuz günü saat 21.00 sularında eve giderken eşinden ve arkadaşlarından gelen telefonla darbe girişiminden haberdar olduğunu dile getiren Engiz, "Eve ulaştım ve televizyona baktığımda Parti Sözcümüz Sait Şahin tarafından, 'Meydanlara çıkın' diye bir haber aldık. Bende 16-17 yaşındaki oğlumu alarak direk meydana çıktım. Kapıdan aracıma bindik ve Sarıgazi'ye geçtim. Sarıgazi-Yenidoğan yol kenarına arabamı park ettim. Bütün millet Taşdelen'e doğru gidiyordu, ben de aracımı park ederek 5 kilometre yürüyerek oraya gittim. Bayağı kalabalıktı, bir saat orada bekledim. O anda da kardeşlerimi, arkadaşlarımı haberdar ettim. Kardeşlerimi Birinci Köprüye yönlendirdim, birkaç arkadaşımı ve yine yakın akrabalarımı İkinci Köprüye yönlendirdim. Sürekli onlarla telefonlaşarak haber alıyordum. 'Kaç tane tank var, kaç tane asker var, ne yapıyorsunuz, neredesiniz?' diyerek sürekli onlarla iletişim halindeydim. Aynı zamanda köyümü arıyordum, Diyarbakır'da arkadaşlarım vardı onları arıyordum ve onlardan haber alıyordum. Ama Birinci ve İkinci Köprüde bulunan arkadaşlarımla sürekli organize bir şekilde haber alıyorduk, 'Buraya gidin, sakın geri dönmeyin' diye. Dediler ki, 'İkinci Köprü bitmiş, hemen her yerde direniş devam ediyor, her yer teslim oldu, sadece Boğaz Köprüsü'nde askerler bir türlü teslim olmuyor.' Aracımı sürerek, Altunizade'de indim. Oradan oğlumla beraber köprüye gittik. Kardeşlerim oradaydı, akrabalarım oradaydı; bir grup halinde bekliyorlardı. Onlarla beraber köprüye kadar yürüdük. O arada çok yaralı vardı. Saat aşağı yukarı gece 1 veya 1 buçuk civarıydı." dedi.
"Hedef gözeterek vuruyorlardı"
Köprüde direniş sürerken darbecilerin sürekli ateş açtığını hatırlatan Engiz, "Her on saniye içerisinde keskin nişancılar tarafından bir adam vuruluyordu. Hedef gözeterek vuruyorlardı. Ve o anda gelen kurşun sesiyle binlerce insan yere mevzileniyordu. İki gün sonra baktım ki ben de o anda hiç fark etmeden kendimi ikide bir yere atmışım ki hem sağ hem de sol tarafım komple simsiyah olmuştu, vücudum morarmıştı." diye konuştu.
Engiz, devamında; "Gece saat 3-4'e kadar habire kurşun sıkıyorlardı. Çok sayıda yaralı vardı, sürekli ambulans gelip gidiyordu. Bu zaman zarfında yatsı ve sabah namazını kurşunların altında cemaatle kıldık. Bir müddet sonra kurşunlar daha hızlandı. Polis aracını vurdular ve bu polis aracını vurduklarında bayağı büyük bir yaralanma ve ölüm çıktı. Çünkü oradaki insanlar TOMA'nın arkasında oturuyorlardı, TOMA'yı vurduklarında patlama oldu. Orada tanıdığım bir arkadaş yaralanmıştı, o yaralıları ambulanslara taşıdık. Ambulanslar çünkü gidemiyorlardı, geri kaçıyorlardı. Motosikletlerle insanlar oradan yaralı getiriyorlardı, Altunizade'de ambulansa bindiriyorlardı. Ambulansların çoğu korkudan gidemiyorlardı çünkü hedef gözeterek vuruyorlardı." şeklinde konuştu.
"Dirençleri kırılınca tanklara hücum ettik"
Gözü dönmüş darbecilerin yaralıları taşımaya gelen ambulansları vurduğunu dile getiren Engiz, "Sabah güneş doğmadan önce onların direnci kırıldı. FETÖ denen terör şebekesi bu zaman zarfında bayağı bir insanı yaraladıktan ve şehit ettikten sonra dirençleri kırılınca tanklara ilk hücum eden, tankların üstünde çıkanlar; ben, kardeşlerim ve çevrem ilk yüz kişinin içindeydik. Tankların üstüne çıktık; silahların fotoğrafları var, silahları topladık ve orayı korumaya aldık. Sonra millet gelince tabii polis geldi, özel hareket geldi derken sabah güneşin doğmasıyla haber aldık ki bir arkadaşımız, HÜDA PAR'ın üyesi bir arkadaşımız şehit olmuş. Biz de o meydanı bırakarak gittik cenazesini aldık ve bu cenazeyle ilgilendik. Sonra hastanede bir iki tanıdık yaralı vardı, bu insanlarla ilgilendik, onları başka hastanelere taşıdık. Derken 15 Temmuz'dan sonra 2 aya yakın bir süre boyunca saat akşam 5'ten gece 2-3'e kadar bazen de sabah namazına kadar Kısıklı'da kamp kurmuştuk ve her akşam oradaydık. Her ihtimale karşı meydanlardaydık ve meydanları boş bırakmadık." cümlelerini kullandı.
"Bütün Müslüman camialar oradaydı"
Tankların üzerine çıktıklarında çevredeki insanların yüzde 30'unun sarıklı ve cübbeli Müslümanlar olduğunu ifade eden Engiz, "Millet komple Müslüman bir halktı ve herkesin dilinde geceden sabaha kadar tekbir ve salavatlar vardı; bundan başka bir şey yoktu. Yani Müslüman bir halk, İslami bir direniş gösterdi; zulme ve terör şebekesine karşı. Bundan başka biz o gece bir şey görmedik. Çünkü o kadar duygusallaştık ki yani yanımızdaki adamlar ölüyor, kurşunlar geliyor; bize de değsin, biz de o şeyi yaşayalım diye hiç ölüm umurumuzda olmadı. Çünkü o manevi duyguyla meydana çıkanlardan izlenimimiz tamamıyla İslami halktı; bütün Müslüman camialar oradaydı. Sarıklı, cübbeli, çarşaflı, bacılar hemen bütün İslami çevrelerin bulunduğu bir ortam vardı." şeklinde gözlemlerini aktardı.
"FETÖ üyelerinin verdiği kararla 3 yıl cezaevinde kaldım"
FETÖ yargısının 15 Temmuz öncesinde ve sonrasında İslami kimliğinden dolayı kendisine yaşattığı mağduriyetler hakkında konuşan Engiz, "2005 yılında Mustazaf-Der'e üyeydim. Bu üyelikten dolayı FETÖ polisleri ve çevresi tarafından gözaltına alındım. Gözaltından sonra bana bana bir ceza kestiler, 1 yıl cezaevinde kaldım. Cezaevinde 1 yıl kaldıktan sonra çıktım, 2 yıl sonra mahkeme bana 6 yıl 3 ay ceza kestiler. Daha sonraki süreçte cezayı Yargıtay'a gönderdim. Yargıtay'a gönderdikten sonra baktım ki bana ceza veren hakimler, Beşiktaş 14'üncü Ağır Ceza hakimlerinin hepsi maalesef Yargıtay'da 9'uncu dokuzuncu dairede görevliydiler. Benim dosyam gidince hepsi cezayı bastılar ve 15 Temmuz'dan sonra mağduriyeti bir daha yaşadım, 3 yıl cezaevinde kaldım. 2018 yılında gözaltına alındım ve 3 yıl cezaevinde kaldım. Tabii yani biz; FETÖ'ye, emperyalistlere karşı direniş gösterirken maalesef hükümet bazı şeylerimizi görmedi ve bu mağduriyetimizi defalarca hem Anayasa Mahkemesine hem hükümete ilettik. Bana ceza veren hakimler; 2005 yılında Beşiktaş'ta görevli, 2012 yılında benim cezamı onaylayan hakimler Yargıtay'da görevliler. Bir araştırma yaptım; şu anda hepsi cezaevindeler. Bana ceza veren hakimlerin 1-2 tanesi yurt dışına kaçmış, 1 tanesi uyuşturucudan içeride, savcı dahil hepsi FETÖ'den ama bunların verdiği cezayla maalesef ben de 3 yıl o mağduriyeti yaşayarak cezaevinde yaşadım." şeklinde yaşadığı mağduriyeti dile getirdi.
"Allah'ın izniyle ilk meydana çıkan yine biz olacağız"
Engiz konuşmasının sonunda, "Ben Müslümanım yani bu çapta ne zaman olursa olsun bizim için fark etmez. 28 Şubat'ta da elhamdülillah biz yine meydanlardaydık; yine mağdur olduk. 2005'te mağdur olduk, 2012'de ceza yedik, mağdur olduk. 15 Temmuz'dan sonra bir daha mağdur olduk. Hepsi bu İslami hassasiyetinizden dolayıdır. Müslümanız, böyle bir zulüm gördüğümüz zaman, böyle bir şey yaşadığı zaman Allah'ın izniyle ilk meydana çıkan yine biz olacağız. Allah ne emrettiyse, Müslüman bir halkız. Bize düşen neyse Allah'ın izniyle hiç düşünmeden yine meydanlara çıkacağız ve yine bize düşen neyse onu yerine getireceğiz." ifadelerini kullandı. (İLKHA)