“Sana, ne zaman kopacak diye kıyamet vaktini
soruyorlar. De ki; onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onu tam vaktinde
koparacak olan O’ndan başkası değildir. Onun ağırlığına göklerde ve yerde
dayanacak bir kimse yoktur. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu çok iyi
biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki, onun bilgisi Allah katındadır. Fakat
insanların çoğu bunu bilmezler.” (Araf Suresi, 187)
“Yer o şiddetli sarsıntıyla sarsıldığı, yeryüzü bütün
ağırlığını dışarı attığı ve insan, ‘Buna ne oluyor?’ dediği zaman; o gün yer,
Rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatacaktır. O gün insanlar amellerinin
kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. Artık
kim zerre ağırlığınca bir hayır işlemişse onun mükâfatını; kim de zerre
ağırlığınca bir kötülük işlemişse cezasını görecektir.” (Zilzal Suresi)
Farkında olmasak da, yaklaşarak gelmektedir yukarıda
zikrettiğim ayetlerde bahse konu edilen o büyük gün. İster genç olalım, ister
yaşlı, ister zengin olalım, ister fakir. Her geçen saat bizleri o dehşetli güne
biraz daha yaklaştırmakta. Cenabı Allah’ın huzuruna çıkacağımız ve bütün
insanların oraya toplanacağı büyük meydan bizleri beklemekte.
Dünyada yaptıklarımızın melekler tarafından kayıt altına
alındığı ve yaptığımız her şeyin hesabını tek tek vermeye başlayacağımız o
dehşetli gün. Zalimler, müstekbirler, inkârcılar, Allah’a şirk koşanlar, Hz.
Muhammed (sav)’den başka rehberlerin peşinden gidenler... Kısacası Allah’ın
razı olmayacağı bir hayat sürdürenler için korku ve elem verici bir gün.
Geleceğe yönelik planların bir anlamının kalmayacağı;
ümitle beklenilen olguların olmayacağı; isteklerin, arzuların, şehvetlerin,
düşmanlıkların vs. sona ereceği; dünyadaki aldatıcı güzelliklerin,
zenginliklerin, zevklerin geride kalacağı; elmas değerindeki zamanı çalan meşguliyetlerin
biteceği bir gün; kıyamet günü!
Cenabı Allah’ın azameti karşısında aciz ve güçsüz olan
bizler; o büyük ve dehşetli günün gelmemesi için zamana karşı koyamıyoruz değil
mi? Biliyoruz ki, her şey zamana bağlı ve zaman durmadan geçiyor. Zamanı
durdurmak bizler için imkânsızdır. Yine de kıyamet saatinin yaklaşmasından
dolayı, “Ne olur, dur ey zaman!” demek istiyoruz ama imkânsız olduğunu
bildiğimiz için diyemiyoruz, zira desek bile bir fayda vermeyeceğini biliyoruz.
Geçmişe baktığımızda koca bir ömrü geride
bıraktığımızı hatırlıyor; “Bunca zamanı nasıl geçirdim?” diye kendimizi
sorguluyoruz. Zamanımızı neler ile geçirdiğimiz ise ayrı bir muamma! Sadece
aklımıza gelen; hesapsız bir şekilde tüketilen zaman. Oysa zamanımızı nelerle
ve nasıl geçirmemiz gerektiğini bilmemiz gerekmez mi?
Elbette bilmemiz gerekir. Bunun yanında asıl amacımız
doğrultusunda Allah’a vereceğimiz bir hesabımızın da olması gerekir.
Yaşadığımız zaman süresince neler yaptığımızı; günah ve kötülüklerden ne derece
sakındığımızı, Rabbimizin emir ve yasaklarına ne derece uyduğumuzu, duçar
kaldığımız salgın hastalıklara karşı nasıl sabrettiğimizi, dilimize ve dinimize
ne kadar sahip çıktığımızı, toplumun sorun ve sıkıntılarıyla ne derece hemhal
olduğumuzu, ıslah ve irşad faaliyetlerini ne kadar yaptığımızı, hangi
ideolojiyi benimsediğimizi, kimler ile dost olduğumuzu, kimlerin peşinden
gittiğimizi, kimleri örnek aldığımızı vs. bilmemiz gerekir.
Bunları biliyorsak ve yüce Allah’ın bizden razı
olacağı şekilde cevap verebiliyorsak, kıyamet saatinin yaklaşıyor olması
bizleri endişeye sevk etmeyecektir, etmemelidir. Ama eğer ki yaratıcımızı razı
edecek şekilde vereceğimiz cevaplarımız yoksa kıyamet saatinin giderek
yaklaşıyor olması bizleri endişelendirecek, korku ve dehşete düşürecektir.
Fakat bu durumdan kurtulmamız için hala bir şansımız var.
Zira hala yaşıyoruz ve henüz kıyamet saati gelmedi. Yapmamız gerekenler belli;
işlediğimiz günahlardan, yaptığımız hatalardan dolayı pişman olup nasuhi bir
tövbe ile Allah’a yönelmek, tövbelerimizi kabul etmesi için Allah’a yalvarmak,
verdiğimiz söze sadık kalmak… Ve bundan sonraki hayatımız boyunca Kur’an ve
sünnetten ayrılmayıp Rabbimizin razı olacağı iş ve amelleri yapmak!
Bunları yaptığımız takdirde; kıyamet saatinin
yaklaşıyor olması bizleri endişeye sevk etmeyecek, dehşete düşürmeyecektir. Bilakis
her geçen zaman bizi asıl görevlerimiz konusunda olgunlaştıracak ve özellikle
de kıyamet saatinin gelmesiyle başlayacak olan ebedi hayat için bizim daha
fazla hazırlık yapmamıza vesile olacaktır. Rabbim bizleri ebedi hayat için
hazırlık yapanlardan eylesin.