Biliyorsunuz dolar, euro ve altın bugünlerde bazen yürüyor,
bazen takla atıyor, bazen zıplıyor, bazen horluyor, bazen hırlıyor. Hûrizî
oynuyorlar, üçü de halay başında el ele... Kendilerinden geçmişler.
Küçükler ellerinde telefonlar ile oyunlar oynarken, büyükler
dolar, euro ve altın oyunlarını izliyor, an be an takip ediyorlar. “Evden
çıktım şu kadardı, çarşıya vardım şu kadar oldu” “Arabaya bindim şu kadardı,
indim şu kadar oldu.” Sohbetlerimizin belli başlı cümleleri oldular.
Artık herkes bir şeylerin ters gittiği konusunda hemfikir…
Arabanın devrildiği ve yol gösterenlerin çok olduğu konusunda da herkes
hemfikir. Dünya çapında uluslararası zincirleme bir trafik kazası olduğu
konusunda da herkes hem fikir…
“Piyasaların kilitlenmesi” gibi kavramlarla karşılaşıyoruz.
Stokçular ellerindeki malı satmıyorlar. Satışları durdurarak yerlerinden
kıpırdamadan para kazanmanın derdindeler. Daha doğrusu oturdukları yerden para
kazanmanın sevincini yaşıyorlar. Malımız yerinde dursun zaten otomatik
olarak ve pazartesi günleri zamlanıyor, diyorlar. İnsana “Paranın dini, imanı
yoktur” sözünü hatırlatıyorlar.
İçinde bulunduğumuz kriz ile ilgili şunu da söyleyebiliriz.
Farz edin ki arabanız çarşıda caddenin ortasında arızalanıp durdu. Arabadan
anlamayan onlarca kişi başınıza toplandı. Birisi: “Benzini bitmiştir” der.
Öbürü: “Motoru bozulmuştur.” Berisi: “Motora giden kablolar yanmıştır.” Bir
başkası: “Bujide sıkıtı var. Ateşleme yapamıyor” demiş olsun. Hiçbiri de
tamirci değil. Biri inşaatçı, birisi telefon tamircisi, beriki manav…
İşin garip tarafı orada araba tamircileri var olmasına
varlar da onları dinleyen yok. İşten anlamayanlar da Bremen
Mızıkacıları gibi kakofonik sesler çıkarıyorlar. İşte dolar, euro ve altın
Bremen Mızıkacılarının çıkardığı bu kakofonik sesten müthiş zevk alıyor. Bu
sesler onların kulaklarında melodiye dönüşüyor ve haliyle de coşuyorlar. Onlar
coştukça zenginler zil takıyorlar, fakirler karalar bağlıyorlar.
İşin ehli, tamir konusunda tecrübeli, güvenilir, şahitliği
kabul edilebilecek olanlar dinlenmiyorlar. Sadece işten anlayanlar işe el atsa
araba tak, diye çalışır. Yolda yağ gibi kayar. Her kafadan bir ses çıkınca bu
sesler -az önce dediğimiz gibi- dolar, euro ve altın için melodi oluyor, müzik
oluyor, coşuyorlar…
Herkes alanı dışında konuşunca, alanı dışındaki işlere el
atınca her şey böyle tersyüz oluyor işte. Bakınız ben de o hataya düşüp
ekonomist olmadığım halde ekonomiden yazıyorum.
“-Arabayı çalıştırmak için- 2 kilo et alacağımıza yarım
kilo et alırız. 2 kilo domates alacağımıza 2 adet domates alırız. Biber, üç
tane alırız” diyerek Bremen Mızıkacılarının kakofonik seslerine rahmet okutacak
bir ses var ki sormayın gitsin.
“Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı
gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alışveriş de faiz gibidir” demelerinden
dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle
kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık
önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah, onu affeder.)
Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî
kalacaklardır.” (Bakara-275)
Tamam, ekonomiden anlamadığımı söyledim de başımıza
gelen bütün bunların faize dayalı bir sistemden kaynaklandığını bilecek kadar
ekonomi bilgisine sahibim. Etrafımızın şeytanın çarptığı sersem kimselerle dolu
olduğunu görmüyor musunuz? Şeytanın çarptığı kimseler denge tahtasında
yürüyebilir mi? Kör yürüyüşü yapmaktan başka bir yürüyüş yapabilirler mi?
2022 yılı bütçesi açıklandı. Türkiye günde 648 milyon lirayı
faize ödeyecek. Korkunç rakam. Dolar, euro ve altının düğününe tempo tutmayayım
bari…