Diyarbakır, bugün nadide
günlerinden birini yaşıyor.
Yıllardır “Kutlu Doğum”
programları, İstasyon meydanından Nevroz alanına doğru meydanlara sığmayan bir
sevgi seline döndü.
Bu sevgi ne Kürt ne de Kürtlük
adınadır.
Bu sevgi meydanlara ve alanlara
sığmayan Peygamber sevdasıdır.
Bu sevgi; emperyal sevdalar,
Marksist yaklaşımlar, Sol zihniyetler ve bu düşüncelere uşaklık eden tüm
türevlere karşı dik duran, sadece Peygamberine âşık olanlarındır.
Peygamber sevgisini tüm
sevgilerden üstün tutan bu izzetli insanların, bu topraklara ektiği sevda
bitmez.
Halkına hizmeti maddi ve manevi
kazançlarla süsleyen, bu halka Allah’ı ve Peygamberini anlatıp Nebevi bir
toplum oluşturmayı hedefleyen Müslüman düşünce, her zaman Sol ve türevi
zehirlere karşı panzehirdir.
Siyasi manada imkanlarına rağmen
halkına ne yer üstü ne yer altı hiçbir hizmet vermeyen, maddi anlamda ne
depremde ne geçimde hiçbir katkıda bulunmayan, manevi anlamda ise ahlaksızlık
ve renkli renkli işlere öncülük eden bu dezenformasyon hareketi, halkın en
büyük düşmanıdır.
İlgilendikleri tek şey dini
değerlere, örf ve kültüre yani kendine düşmanlık olan bu gidişat, özgürlüğü; bu
ifsat girişimlerinde bulma arayışındadır.
Asıl özgürlüğün Allah’ı ve
Peygamberini tanıma, imanın ve kulluğun lezzetini bulma, baş eğmek için
başkaldırmada olduğunu kabullenmiyor.
İslami olan her şeye karşı olan
ve halkımıza yabancı her değeri savunan bu yaklaşım, bize özgü değildir; bizden
değildir, aldatıcı ve yalancıdır.
Peygamber sevdasıyla tutuşan ve
alanlara sığmayanların yıllardır bu ekole karşı verdiği mücadele ile halkın
kendi değerlerine ve örfüne yabancılaşmamasını sağlamaları sayesinde, İslam ve
değerleri ayaktadır.
Doksanlı yıllarda 28 Şubat
sürecindeki askeri vesayetin okullarda ve kamu kuruluşlarında başörtüsüne
yönelik yaptıkları ve bin yıl sürecek dedikleri zulüm, aynısıyla aynı yıllarda
PKK tarafından köylerimizde de uygulanmaya başlanmıştı.
Köylere baskınlar yapıp
annelerimiz ve bacılarımızın örtüsüne yasaklama getirmeye çalışan zihniyet, 28
Şubat zihniyeti gibi başaramadı.
Karşılarında dağ gibi duran
onurlu Peygamber Sevdalılarını gördüler.
Şimdi bu haklı gurur ve izzetin
evlatları olarak uluslararası misafirleri ve güçlü sesiyle Türkiye toplumuna
maddi, manevi ve siyasi olarak haykırıyor ve davasını ilan ediyorlarsa, arka
planda böylesi bir mücadele panelinin olduğunun bilinmesi lazım.
Hiç yoktan ortaya çıkmadı ve
sevda ve sevdalılar.
Yılların ve onurlu
direnişlerinin, tüm ümitsizliklerine rağmen ektikleri tohumların
devşirilmesidir.
Allah’ın lütfu ve Resulünün
sevdasının bereketidir.
Ne mutlu yüreği bu sevda ile
meydan meydan coşanlara…
Ne mutlu Diyarbakır’da bugün
tarih yazanlara…
Sevda neymiş gösterenlere…