Geçen gün ailece beraber bir alış-verişe çıkalım,
dedik. Hanımın gözü güzel bir gömleğe ilişti. Oğlumuzun kışlık gömlekleri yok,
şu gömleği ona alalım, dedi. Netice itibarıyla gömleği aldık. Sonra bana
dönerek aynısından büyük bir numarayı da sen al, baba-oğul uyumluluğu için
güzel bir görüntü oluşturur, dedi. Hayır, bana lazım değil, dedim. Biraz ısrar
da etti. Kabul etmedim. Güzel hamlelerle Diderot’un tarafıma estirdiği rüzgârı
savuşturdum. Peki, neydi Diderot Etkisi?
1700’lü yıllarda dönemin meşhur yazarlarından Diderot bir
borç batağında debelenir. Bunu duyan Rus İmparatoriçesi Diderot’un
kütüphanesini kendisinden satın alır ve kütüphanede çalışması için de ona bir
görev verir. Bununla da kalmaz onun 25 yıllık maaşını da peşin öder.
İmparatoriçe’nin ona yaptığı iyilik bununla da sınırlı değildir. Kendisinden
satın aldığı kütüphanesini ona hediye ederek geri verir. Ona ekstra bir iyilik
yapar.
Diderot böylece borç batağından kurtulur, rahatlar.
Günlerden bir gün bir arkadaşı ona güzel bir sabahlık hediye eder. Eder
etmesine de kader onu bundan sonra başka bir kulvarda koşturacaktı. Diderot bir
sabah çalışma masasında çalışırken, çalışma masası ile sabahlığının
birbirleriyle uyumlu olmadığını fark eder. 25 yıllık maaşını da peşin almış ya!
Paralar cebini iyice ısıtmış ya! Paranın aynı zamanda beynin kılcal damarlarını
da ısıtarak dağıttığından habersiz olarak, çalışma masasının rengi ile
sabahlığının uyumunu sağlamak için gidip bir mobilyacıda yeni bir çalışma
masası satın alır…
Sonra mı? Bu sefer serili halıların renginin, çalışma
masasının rengiyle uyuşmaması dikkatini çeker. Sorun değildi. 25 yıllık maaşı
peşin almıştı. Çarşıya çıkıp renklerini çalışma masasına uygun bulduğu kaliteli
bir halı satın alır bu sefer. Sonra koltuk takımının yeni öğelerle uyuşmadığını
görür. Sırtını dayadığı 25 yıllık peşin maaşından birkaç kuruş daha alır. Evdeki
koltuklarını da değiştirir. Eskilerin deyimiyle başınızı ağrıtmayayım. Bu
şekilde evdeki bütün eşyaları kaşık, çatal, bıçağa varıncaya kadar yeniler. Ta
ki uyum sağladığı konusunda gönlü mutmain olana dek. Evet, uyumu sağlamıştı
sağlamasına da Diderot sıfırı tüketmişti, tüketim çılgınlığı onu tekrar borç
batağına doğru yöneltmişti, borç batağına yeni adımlar atmıştı. Yazar
Diderot’un artık yapabileceği bir şey yoktu diyeceğiz ama hayır, yapabileceği
bir şey vardı. Pişmanlığını dile getirebileceği bir yazı yazabilirdi. O da öyle
yaptı. Spotunu “Eski sabahlığımın efendisiydim, yeni sabahlığımın kölesi oldum”
diye belirtebileceğimiz “Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık” başlığıyla
pişmanlıklarını dile getirdiği tarihi bir yazı yazdı. Ayrıca farkında olmadan
insanlık âlemine “Diderot Etkisi” diye bir kavram da
kazandırmıştı Diderot.
Binnetice; Diderot rüzgârı kimin kafasında eserse ihtiyacı
olmayan şeyler alır, mana âlemini unutur madde âleminde yaşar, kapitalizm onu
ele geçirir sarhoş bir tüketici yapar, bir kendisine bir komşusuna bakar
rüzgârın daha sert esmesini sağlar, camiyi unutur çarşıyı ruhen rahatlayacağı
mekân yapar, mutluluğu her zaman bir tık ötede arar. Kişiyi anormal yapar…
Oysaki asırlar öncesinden Rabbimiz normaliteyi bize
açıklamıştır; “Onlar harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler,
ikisi arasında orta bir yol tutarlar. Gereken yere gerektiği kadar makul bir
dengede harcama yaparlar” (Furkan 67)
Yazımızın başında alışverişe çıktığımızı söylemiştik.
Dönüşte bir misafirliğe gidecektik. Giderken bir kilo baklava alalım, dedik.
Pastaneci bir kiloyu tarttığında kutuda üç-dört dilimlik boş bir yer olduğunu
gördüm. Kutuda bir uyumsuzluk vardı. Pastaneciden o boşluğu
doldurmasını istedim. Günün sonunda Diderot etkisinden kurtulamadık. Çarşıya
çıkarken Diderot her zaman aklımızda bulunmalıdır. Diderot rüzgârının
açlığı ve açgözlülüğü çok sevdiğini de unutmayalım…