Devlet Başkanı, hakkında yayılan
yolsuzluk-fesat dedikodularıyla ilgili olarak en gözde bakanını görevden aldı.
Basına kapalı bir ortamda da bakanına şunları söyledi: “Evet, an itibariyle
seni görevden almış bulunmaktayım. Gerçek şu ki, sen çalışkan biriydin. Ülkenin
kalkınmasında emek sarf ettin. Görevden aldım, demeyeyim de seni emekliye
ayırdım, diyelim. Bölgemizin coğrafyasını biliyorsun, kendine kalkındırdığımız
bir köy seç, o köyü sana vereyim. Orada keyfine bak…” “Artık köy ağası olursun”
diyerek soğuk bir espri yapmayı da ihmal etmedi.
Başarılı bakanın gözü toktu. “Allah razı olsun.
Şu var ki ben kalkınmış bir köy istemiyorum. Bana teknolojinin ve kalkınmanın
uğramadığı, yolunun olmadığı bir köy ver. Nostaljik takılmak istiyorum. Bana
böyle bir köy verebilirsen, daha çok memnun olurum” dedi.
Devlet Başkanı eski bakanının talebini hüsnü
kabulle karşıladı. Yetkilileri çağırarak, onlardan kendisine baykuşların
kol gezdiği, yılan çıyanların yuva kurduğu bir köy bulmalarını istedi.
Bütün kurumlar böyle bir köy bulmak için
seferber olmuş, ama nafile. Bakanın istediği standartlarda tek bir köy
bulamamışlar. Normalde böyle bir durumun Devlet Başkanını sevindirmesi
gerekiyordu, ama işin esprisini anlamadığı için buna üzülmüş. “Nasıl virane köylerimiz
yok?! Şu şu mıntıkada, şu dağlar civarında yıkık, virane bir köy yok mu?” diye
celallenmiş. “Hayır efendim! Memleketimizde tarife uygun tek bir köy yok. Her
yer ma’mur” şeklinde cevap aldıktan sonra eski bakanını çağırmış ve
başarısızlık psikolojisiyle: “Kusura bakma! Ülkenin bilmem kaç bin metre
karesini didik didik araştırdık, senin istediğin şekilde bir köy bulamadık. Gel
vazgeç şu inadından sana modern bir köy verelim…”
Eski bakan, Devlet Başkanından bunları
dinleyince taşı gediğe koymuş: “Ben bu ülkede ma’mur olmayan, yolu olmayan tek
bir köyün olmadığını biliyordum. Bu benim emeğim. Yıllarca çalıştım, gecemi
gündüzüme kattım. Ülkenin tek kuruşunu zayi etmedim. Her kuruşu yerinde sarf
ettim. İmar edilmemiş virane, yıkık dökük tek bir köy bırakmadım. Zaten senden
böyle bir köy istememin amacı sana bunları anlatmaktı. Allah’ını seversen
yerime gelecek herhangi bir kişi benim yaptığımdan ötesini yapabilir mi? Beni
görevden alman uğradığımız komplonun bir neticesidir. Diyeceklerim bu kadar.”
Bakanın diyecekleri o kadar ise sonrasında
bizim diyeceklerimiz vardır:
1-Devlet başkanlığı en zor görevlerden
birisidir. Onun elinde sadece devletin anahtarı değil cennet ve cehennemin
anahtarı da vardır.
2-Devletin üst kademelerinde fitne-fesat hiç
eksik olmaz. Çoğu kez de sonuç verir, has adamını harcatabilir. Bu nedenle
suflecilere karşı her zaman uyanık olmalı.
3-Zirveden sana birçok şey görünebilir, ama
ayağının dibini görmeyebilirsin.
4-Devlet başkanı da insandır ve dedikodulardan
etkilenir. Etkilenmekle kalmaz tarihi hatalar da yapar. Onun hatası sıradan bir
insanın hatası olmadığı gibi, sonuçları da sıradan insanın hatasının doğurduğu
sonuçlar gibi olmaz.
5-Devlet başkanının ekstra iki gözü daha
olmalıdır ki, olagelenleri iyi görebilsin.
6-Devlet başkanı feraset ve basiret ehli
değilse, kendi eliyle kendisine bir düşman topluluğu oluşturur. Neticede ona
darbe yaparlar.
7-Ülkenin her yeri ma’mur olsa da Devlet
Başkanının adalet terazisi şaşarsa, kendisiyle beraber reaya da vertigo olur.
8-Zirveye çıkmak için birçok zahmet çekilir.
Ama zirve istirahat yeri değildir, çünkü zirvede kalabilmek bile başlı başına
bir zorluktur.
En iyisi Devlet Başkanı olmamak…