Devlet – Cumhuriyet ve PKK…
Biri devlet ve diğeri de örgüt olmalarına rağmen aralarında birçok benzerlik vardır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Mustafa Kemal tarafından 1923’te kuruldu. PKK da, Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olan Abdullah Öcalan tarafından ve Türkiye’de 1978’de kuruldu.
Cumhuriyet, Türkiye Devletinin yeni rejiminin adı idi. Her ne kadar Cumhuriyet cumhurun iradesinin idareye yansıtılmış adı ve hali olsa da, pratiği, cumhurun iradesine karşı topyekûn ve dahi kesintisiz bir savaş yönünde gelişti. Milliyetçilik adı altında hayata geçirilen ırkçı ve inkârcı politikalar, kadim Türk – Kürt kardeşliğinde de büyük bir fetret dönemi doğurdu. Cumhuriyetin ilkelerinden olan Laikliğin ve Milliyetçiliğin uygulaması birer insanlık suçu olarak vücut buldu. Amaç da, %99u Müslüman olan toplumu dönüştürüp İslam dışı bir toplum oluşturmak idi. Müslüman toplumun dini ve etnik aidiyetleri üzerinden ötekileştirilmesi… “İrtica” ve “bölücülük” adlarında iki iç düşmanın ihdas edilmesi… Takiben kurulan istiklal mahkemeleri… Darağaçları… Katliamlar, kıyımlar ve sürgünler… Kadim kardeşliğimizde fetret dönemi oluşturan inkâr politikaları… Ve yüz binlerce masum insanımız bu yeni toplumu oluşturmak uğruna öldürüldü.
PKK’ya gelince… Bu ve benzeri birçok örgüt, devletin yukarıda özetlediğimiz politikalarına bir tepki olarak kuruldular. Ancak PKK, zaman içinde diğer örgütleri şiddet yoluyla tasfiye etti. PKK’nın gerek kurulmasında ve gerekse güçlenip bugünlere gelmesinde başlarda devletin ve sonraları ise uluslararası güçlerin etkili olduğu artık bilinmeyen bir şey değildir. PKK’yı Marksist – Leninist bir dünya görüşüne sahip olan Öcalan’ın amacı, devletin uyguladığı inkâr, imha ve asimilasyon politikalarına maruz kalan Kürtleri savunmak ve Sosyalizm temelinde bir Kürdistan Devleti kurmaktı. Böylece Müslüman Kürtler hem inkârcı devletin ve hem de Marksist- Leninist PKK’nın zulümlerine maruz kaldılar. Hak arama mücadelesinin içine şiddeti ve silahı da koyan PKK, şiddeti ve silahı sadece devlete karşı değil, aynı zamanda Kürtlere karşı da kullandı. Ki PKK’nın gerek örgüt içi infazlarla ve gerek çatışmalar ve saldırılar yoluyla öldürdüğü Kürtlerin sayısı da 50 binden aşağı değildir.
Bilindiği gibi, Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyetin kuruluşunda devletin resmi politikasına dönüştürürken, sonraki hükümetler ile darbeci askerler de bu politikaları tahkim ettiler.
Ve bugün… Artık devletin başında inkâr politikalarına son veren, ırkçı ve ötekileştirici yasaları gerileten Erdoğan var. Geçmiş politikalarının aksine tercihini kadim kardeşlikten yana yapıp çalışan Bahçeli var. Yapıcıoğlu’nun duruşu zaten belli… Tabii ki, bütün dini ve etnik unsurlarıyla birlikte adaletin ve kardeşliğin özlemi ile tutuşan bir millet var.
Ve PKK’nın başında da örgütüne silah bıraktıran, önceki düşmanlıklarının aksine inançlara saygıyı esas alan ve tercihini yine temel haklar temelinde Türklerin ve Kürtlerin tarihi kardeşliklerinde ve bugünden geleceğe doğru yürüyen birlikteliğinde karar kılan ve dolayısıyla yeni fikirleriyle Öcalan var. Ki görebildiğimiz kadarıyla gerek PKK ve bağlı silahlı unsurlar ve gerekse PKK’nın siyasi uzantıları da çoğunluk olarak bu karara uyacaklardır.
Bu arada Türklük, Türkiye ve Devlet adına yapılacak hak tecavüzlerine birlikte karşı konulmalıdır. Despot Cumhuriyetten siz deyin demokratik, biz diyelim adil Cumhuriyete geçişin temel hak ve özgürlüklere sahip çıkıldığı oranda mümkün olacağı unutulmamalıdır. Hala pasif olan Müslümanlar da bu meselede de derin gafletten uyanıp, yükümlülüklerini kuşanmalılar. Allah’ın ayetlerinden olan dillerin hakkıyla ve layıkıyla yaşatılmalarının bir devleti zayıflatmayacağı, aksine güçlendireceği bilinciyle hareket etmelidirler.