Türkiye genelinde tüm camilerde Diyanet İşleri Başkanlığı
tarafından irad edilen hutbede; '' Üç aylar; Allah’ın insanlara olan
sonsuz rahmetinin bir eseridir. Feyiz ve bereketin sağanak sağanak üzerimize
yağdığı bir mevsimdir.'' ifadelerine yer verildi.
Muhterem Müslümanlar!
Rahmet ve mağfiret, muhabbet ve bereket vesilesi olan üç
ayların manevi gölgesi üzerimize düştü. Önümüzdeki Çarşamba günü Receb
ayına kavuşmuş olacağız. Perşembeyi Cumaya bağlayan gece ise Regaib Gecesini
idrak edeceğiz inşallah.
Bizleri bu müstesna günlere ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz
hamd ü sena, mübarek vakitleri nasıl değerlendireceğimizi öğreten Peygamberimiz
Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun.
Aziz Müminler!
Üç aylar; Allah’ın insanlara olan sonsuz rahmetinin bir
eseridir. Feyiz ve bereketin sağanak sağanak üzerimize yağdığı bir mevsimdir. Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s), çok kıymetli ve faziletli olan bu mevsime ulaştığında
Cenâb-ı Hakk’a şöyle niyaz ederdi:
اَللَّهُمَّ
بَارِكْ لَنَا فِي رَجَبَ، وَشَعْبَانَ، وَبَلِّغْنَا رَمَضَانَ
“Allah’ım, Receb ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek eyle
ve bizi Ramazan’a ulaştır.”[1]
Kıymetli Müslümanlar!
Rahmet mevsiminin ilk cemresi, Regaib Gecesidir. Regaib
gecesi, bizler için büyük bir fırsat... Bu gecenin kadir ve kıymetini bilip
Cenâb-ı Hakka tam bir teslimiyetle yönelmek için... Gündelik hayatımızı sorgulamak,
bu gidiş nereye diye kendimize sormak için... Ömrümüzü nerede ve ne uğrunda
tükettiğimizi düşünmek, ölmeden önce kendimizi hesaba çekmek için... Dünya ve
ahiretimize faydası olmayan şeyleri terk edip hak ve hakikat mayasıyla
yoğrulmak için… Çirkin ve kötü huylardan arınıp, güzel ahlakı kuşanmak için…
Hata ve günahlarımızdan pişman olup nasuh tevbelerle Rabbimizin engin
merhametine sığınmak için... Kişinin kardeşinden, anasından, babasından,
eşinden, çocuğundan bile kaçacağı, hiç kimsenin kimseye fayda veremeyeceği o
dehşetli mahşer gününe hazırlanmak için…
Değerli Müminler!
Elbette bize düşen Rabbimizin ilâhi lütuf zamanları
olarak bahşettiği, duaların kabulüne ve günahların affına vesile kıldığı üç
ayların manevi ikliminden istifade etmektir. Ancak biz biliyoruz ki Allah’a kul
olmak, sadece belli vakitlere mahsus değildir. Yılın hangi ayı, hangi günü ve
hangi saati olursa olsun kulluk bilinciyle geçirilen her ânımız kıymetlidir.
Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s), bir kutsî hadiste Allah azze ve celle’nin
şöyle buyurduğunu bize haber vermektedir: “Ey âdemoğlu! Her durumda kendini bana
kulluğa ada ki, gönlünü zenginlikle doldurup ihtiyacını gidereyim.”[2]
Aziz Müslümanlar!
Dünya ve ahiret saadeti, Cenâb-ı Hakk’a iman eden, sadece
O’nun rızasını gözeten ve her ânını salih amellerle bereketlendirenlerin
olacaktır. Hutbemi Asr suresiyle bitiriyorum:
وَالْعَصْرِۙ
اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ي خُسْرٍۙ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak,
iman edip, sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler,
birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka, onlar ziyanda değillerdir.”[3].




