kaa

HÜDA PAR: PKK, ne zaman gündeme gelse Kürt meselesinin konuşulmasının önüne geçti

HÜDA PAR Sözcüsü Yunus Emiroğlu, "Kürt meselesi ne zaman gündeme gelirse PKK, terör yöntemleri ile Kürt meselesinin konuşulmasının önüne geçmiş, konunun şiddet temelinde konuşulmasına sebep olmuştur." diyerek Kürtlerle Türklerin adalet temelinde kardeşliğinin mutlaka tesis edilmesi gerektiğini vurguladı.

Kürt meselesi, yeni süreç ve yeni anayasa çalışmalarına dair önemli değerlendirmelerde bulunan HÜDA PAR Sözcüsü Yunus Emiroğlu, Kürtlerle Türklerin adalet temelinde kardeşliğinin mutlaka tesis edilmesi gerektiğini belirtti.

Emiroğlu ayrıca, yeni anayasanın ülke sosyolojisinin tüm yönleriyle hesaba katılarak yapılması gerektiğini söyledi.

"Kürt meselesi tarihî, siyasî, sosyolojik, ekonomik, bölgesel ve uluslararası boyutları olan büyük bir meseledir." ifadeleriyle sözlerine başlayan Emiroğlu, "Bu meselenin sadece güvenlik boyutuyla ele alınması, bugüne kadar meselenin çözümü konusunda yanlış yol ve yöntemlerin izlenmesi, meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Öncelikle meselenin doğru tanımlanması, bir hedef belirlenmesi ve meşru usullerle çözüm aranması gerekmektedir. Osmanlı Devleti parçalanırken bütün bir coğrafya bölük pörçük bölüşülürken Müslüman Kürtler ayrılmadılar, ihanet etmediler, kardeşliğin gereklerini yerine getirerek işgalcilere karşı ülkenin dört bir tarafında memleketi savundular. Bu ülkenin kurucu unsurlarından birisi olan Kürtler, yeni rejimin kuruluşundan bir müddet sonra ret, inkâr ve asimilasyon politikalarına maruz kaldılar. Ne yazık ki sonrasında kendileri de dilleri de yok sayıldı." dedi.

"CHP’nin iktidarda olduğu tek parti döneminde devletin Kürtlere yaptığı zulümler hafızalardan silinmemiştir"

CHP’nin iktidarda olduğu tek parti döneminde Kürtlere karşı yapılan zulümlerin unutulmadığını belirten Emiroğlu, "CHP’nin iktidarda olduğu tek parti döneminde devletin Kürtlere yaptığı zulümler hafızalardan silinmemiştir. Tek parti dönemindeki katliam, tenkil ve tehcir politikalarından kaynaklanan uygulamalar, dil yasakları ve bunların ağır sonuçları ne yazık ki ülkeye büyük travmalar yaşatmıştır. 12 Eylül cuntasının zulümleri de buna tuz biber olmuştur. Tek parti döneminde aralarında kadın ve çocukların da olduğu on binlerce Kürt hunharca katledildi. Sözde, Kürtlerin haklarını savunma iddiasıyla ortaya çıkan PKK da tek parti zihniyetini devam ettirerek Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde köyleri basarak kadın ve çocuklar da dâhil on binlerce Kürt’ün kanını döktü." ifadelerini kullandı.

"PKK, kendi varlığını tahkim etmek için en büyük bedeli Kürtlere ödeten kirli bir yapıdır"

Emiroğlu, şunları kaydetti:

"PKK, tek parti dönemi ve sonraki dönemlerde gerçekleştirilen darbe süreçlerinden beslenen, Kürtlere yönelik baskıcı politikaları ve uygulamaları kendi örgütsel varlığı için bir propaganda malzemesine dönüştüren Marksist ve Leninist bir örgüttür. Süreç içerisinde de ABD, siyonist israil ve emperyalizmin elinde kullanışlı bir aparata dönüşmüştür. Dolayısıyla PKK, Kürt meselesinin bir sonucu değil, kendi örgütsel çıkar ve menfaatleri için Kürt meselesinden beslenen, kendi varlığını tahkim etmek için en büyük bedeli Kürtlere ödeten, ABD’nin bölgesel planlarında kullandığı kirli bir yapıdır.

PKK, Bekaa Vadisi’nde ve dağlarda Abdullah Öcalan’ın itirafıyla 15 bin genci iç infazlarda katletmiştir. Cezaevlerinde ve başka yerlerde ihanetle suçlanarak öldürülenler de bu sayının dışındadır. PKK’nın, ihanet iddiası ve iç hesaplaşma saikiyle öldürdüklerinin neredeyse tamamı Kürt’tür. Sadece 2015’teki çukur olaylarında 7 bin genci örgütün anlamsız isteklerine ve Türk solunun devrim fantezilerine kurban edip Kürt şehirlerini yağmalayan da yine PKK’dır. "

Kan dökme konusunda Tek Parti ve darbeci zihniyetle aynı noktada buluşan PKK, Kürtlerin haklarının değil örgütün şiddetinin konuşulmasına zemin hazırlayarak meselenin siyasî, sosyal, kültürel yönleriyle konuşulmasının önüne geçmiştir. Maalesef 40 yılı aşkın bir süredir PKK sorunu ile Kürtlerin meşru hak ve talepleri birbirine karıştırıldığı için Kürt meselesi tam anlaşılmadığı gibi bir çözüm de bulunamamıştır."

"Kürt meselesi elinde silah olanlarla asla konuşulmamalıdır"

"Kürt meselesi, bir hak ve hukuk meselesidir." diye belirten Emiroğlu, "Bu nedenle meselenin çözümü şartlara bağlanmamalı ve pazarlık konusu yapılmamalıdır. Kürt meselesi ile şiddet sorunu birbirinden ayrıdır. Kürt meselesi elinde silah olanlarla asla konuşulmamalıdır. Şiddet sorunu ise başka bir konudur. PKK silah bıraksa da bırakmasa da Kürtlerin hakları tastamam tanınmalıdır. Kürt meselesinde muhatap başta siyasî partiler ve örgütlü yapılar olmak üzere milletin tamamıdır. Hiçbir parti ve yapı tek başına Kürtlerin temsilcisi değildir. Kürt meselesinin bugüne kadar çözülmemesinin en önemli sebeplerinden biri de bürokrasideki dirençtir ve PKK yaptığı eylemlerle bu meselenin çözülmesini istemeyen bürokratlara bahane oluşturmaktadır." dedi.

"Kardeşliğin sadece edebiyatı yapılmamalı bunun hukuku cari olmalı, Kürtlerle Türklerin adalet temelinde kardeşliği mutlak surette tesis edilmelidir"

Emiroğlu, "Emperyalizm ve siyonizmin coğrafyamızdaki meşum emellerini bertaraf etmek için bu mesele, mutlaka köklü bir şekilde çözüme kavuşturulmalıdır. Daha önce de defaatle vurguladığımız gibi Kürt meselesinin çözümü ancak hak, hukuk ve kardeşlik zaviyesinde İttihad–ı İslam fikrinin esas alınmasıyla mümkündür. İttihad–ı İslam anlayışının temelinde ise kardeşlik, diğerkâmlık ve dayanışma vardır. Kardeşliğin sadece edebiyatı yapılmamalı bunun hukuku cari olmalı, Kürtlerle Türklerin adalet temelinde kardeşliği mutlak surette tesis edilmelidir. Kürtlerin ekseriyeti Müslümandır. Kürtler sadece Allah’ın kendilerine hak olarak verdiklerini istemektedirler. Ancak en temel ve meşru bir hak olan anadilde eğitimin önünde anayasal engeller vardır. Milyonlarca Kürdün dili olan Kürtçenin resmî bir statüsünün olmaması bir çelişkidir. Kardeşlik hukukunun bir gereği olarak bu çelişkiye son verilmelidir." şeklinde konuştu.

"Kürt meselesi ne zaman gündeme gelirse PKK, terör yöntemleri ile Kürt meselesinin konuşulmasının önüne geçti"

Kürt meselesi her gündeme geldiğinde PKK’nin terör yöntemleri ile bu meselesinin konuşulmasının önüne geçtiğini hatırlatan Emiroğlu, "Kürtler adına gayrihukuki ve gayrimeşru yol ve yöntemlere başvuran örgütün de aslında Kürt meselesinin çözümü gibi bir derdi ve tasası yoktur. Kürt meselesi ne zaman gündeme gelirse PKK, terör yöntemleri ile Kürt meselesinin konuşulmasının önüne geçmiş, konunun şiddet temelinde konuşulmasına sebep olmuştur. Bunun en son örneği de TUSAŞ saldırısıdır. Parti programımızdaki yaklaşım biçimi ve bugüne kadar söylediklerimiz meselenin çözümüne ciddi katkı sunacak niteliktedir. Bir çözüm umudu belirmişse bu umudu boşa çıkarmamak gerekir. Ancak bunun için samimiyet şarttır. Umutlandırıp başka hesaplar yapmak fayda yerine zarar verir. İçeride çözüm umudunun tükenmesi kitleleri başka yerde çözüm aramaya sevk eder." ifadelerini kullandı.

"Kürtlerin talepleri ve hakları hiçbir şekilde bir tek örgüt veya parti ile pazarlık konusu yapılmamalıdır"

"Bize göre Kürt meselesinde çözümün adresi Ankara’dır." diye vurgulayan Emiroğlu sözlerinin devamında, "Çözüm için bir süreç başlayacaksa bu, şeffaf olmalı; kapalı kapılar arkasında ve anlaşılmaz olmamalıdır. Daha önceki süreçlerde yapılan yanlışlar tekrar edilmemelidir. Özellikle de Kürt meselesi ile PKK sorunu birbirinden mutlaka tefrik edilmelidir. Kürtlerin talepleri ve hakları hiçbir şekilde bir tek örgüt veya parti ile pazarlık konusu yapılmamalıdır. Türkiye’nin son yirmi yılda bu mesele ile ilgili attığı adımlar ve kat edilen mesafe elbette kıymetlidir. Cumhurbaşkanının ‘Türkiye Yüzyılı’ vurgusu da son derece önemli ve değerlidir." dedi.

"HÜDA PAR olarak Kürt meselesinin çözümü için üzerimize düşeni yapmaktan geri durmayacağız"

Emiroğlu, Kürt Meselesi ve yeni sürece dair son olarak şunları söyledi:

"Türkiye birinci yüzyılını geride bıraktı. Kardeşliğin, birliğin ve adaletin tesis edilemediği bu yüzyıl bize göre kayıp yüzyıldır. Türkiye artık yeni bir yüzyıla girmiştir. Önümüzdeki yüzyılın da kayıp yüzyıl olmaması için 1000 yıl önce Malazgirt’teki İslam kardeşliği temelinde yeni yüzyılı inşa etmemiz gerekir. Bu yüzyıl Müslüman Türk ve Kürtlerin 1071’de Malazgirt’te olduğu gibi İslamî kardeşlik ruhunun ve geleceğinin inşa edildiği bir yüzyıl olsun. İkinci yüzyıl Türklerin ve Kürtlerin birlikte inşa ettiği bir yüzyıl olsun. Bu, zor gibi görünse de imkânsız değildir. Elhamdülillah Müslümanız, çözüm de İslam’da, İslam kardeşliğindedir.

HÜDA PAR olarak Kürt meselesinin çözümü için üzerimize düşeni yapmaktan geri durmayacağız. İslam ortak paydasında birleşelim, kardeşlik hukukunu tesis edelim, hep birlikte kardeşler olarak iri ve diri olalım. Yoksa ABD, emperyalist Batı ve Siyonizm bizi parça parça edip yutacak. Kürt meselesinin çözümü Anayasa ile ilgili bir meseledir. Anayasa’da değiştirilemezlik ilkesi ile ilgili katı tutum da bu meselenin çözüme kavuşturulmasının önündeki engellerden biridir."

"Laiklik, dindarların başına inen sopa veya Demokles’in kılıcı olmaktan mutlaka çıkarılmalıdır"

Yeni anayasa hakkında da partisinin görüşlerini paylaşan Emiroğlu, şunları kaydetti:

"Bu ülkenin ve milletimizin yeni bir anayasaya şiddetle ihtiyacı vardır. Ancak bu anayasanın yeni olması elzemdir. Sadece mevcut anayasanın üzerindeki "Cunta Anayasası" algısını değiştirmeye matuf, aynı muhtevaya sahip bir anayasa olmamalıdır. Geçmiş yüzyılda yaşanan acılardan ders alınarak ve yeni yüzyılda kardeşlik ve güç birliğini tesis etme vizyonunu taşıyacak bir anayasa olmalıdır.

Yeni anayasa, ülke sosyolojisi tüm yönleriyle hesaba katılarak yapılmalıdır. Bir İslam ülkesi olmamıza; halkın, Meclis’e girenlerin, bu ülke için askerlik yapan ve bu uğurda ölenlerin kahir ekseriyeti Müslüman olmasına rağmen Anayasa’ya bunun yansımamış olmasını doğru bulmuyoruz. Hiç kimsenin; inancının gereğini yerine getirmekten engellenemeyeceği ve inancına aykırı bir şeyi yapmaya veya söylemeye zorlanamayacağı yeni anayasada güvence altına alınmalıdır.

Çünkü memlekette dindar insanlar laiklik ve Kemalizm’den çok dayak yedi. İnsanlar laiklik ile Kemalizm’in sopa olarak kullanılmasından bıktı. Toplumumuz bu dayatmanın devam etmesini istemiyor. Yeni anayasa ile mevcut durum devam edecekse bu anayasa yeni olmayacaktır.

Herkesin kendisine göre bir laiklik tanımlaması vardır. Yıllarca jakoben laiklik anlayışı ile dindar insanlar ezildi. Kamu kurumları ve okullar başörtülü kızlarımıza, bacılarımıza ve annelerimize yasaklandı. Bu ülke yakın dönemde postmodern 28 Şubat darbesini yaşadı. O toplumsal travmaların yaşanmaması için alınacak en büyük tedbirin yeni anayasa olacağı gözden kaçırılmamalıdır. Laiklik dindarların başına inen sopa veya Demokles’in kılıcı olmaktan mutlaka çıkarılmalıdır." (İLKHA)