kaa

196 ülke ve ikiyüzlülük: Gazze'de yaşayanlar çocuk değil mi?

Her yıl insan hakları raporları yayımlayan, Dünya Çocuk Hakları Günü'nü kutlayan, hak ve özgürlüklerden dem vuran ABD ve AB gibi Batılı uluslar, söz konusu Filistin, Lübnan ve Gazze'de katledilen en az 20 bin çocuk olunca utanç verici bir sessizliğe bürünüyor.

20 Kasım 1989 tarihinde Çocuk Hakları Sözleşmesinin Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilmesi münasebetiyle her yıl Kasım ayının 20'nci günü Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kutlanıyor.

Çocuk Hakları Sözleşmesi ise 196 ülkenin taraf olduğu ve en fazla ülkenin onayladığı insan hakları belgesi.

Sözleşmeyle çocuk haklarının korunması amaçlanıyor ve taraf devletlerin bu hakların yaşama geçirilmesi için yükümlülüklere uymaları gerektiği hükme bağlanıyor.

Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin dört temel ilkesi şunlar: Ayrım gözetmeme (Madde 2), Çocuğun yüksek yararı (Madde 3), Yaşama ve gelişme hakkı (Madde 6) ve Katılım hakkı (Madde 12).

Siyonist rejim ve destekçileri Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne taraf

Dünya çocuklarının ihmal ve istismardan korunması, kötü muamele ile karşılaşmaması ve çocuk haklarının korunması amacıyla hazırlanan söz konusu sözleşme, tüm çocukların doğuştan sahip olduğu; eğitim, sağlık, barınma, yaşama, oyun, fiziksel/psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlıyor.

Buraya kadar anlatılanlar, işin kağıt üzerinde kalan tarafı… Bunun bir de gerçek yönü var ki o da şu; Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni imzalayan 196 ülke arasında son bir yılda yaklaşık 20 bin çocuğu katleden soykırımcı siyonist rejim ile bu rejime her türlü desteği veren Almanya, Fransa, İngiltere, Kanada ve Avustralya gibi ülkeler de bulunuyor. Söz konusu Batılı ülkeler, iş kendi çocukları olunca eğitimden sağlığa, spordan sanata pek çok hizmet ile gündeme gelirken Filistin'in, Lübnan'ın, Gazze'nin ya da genel olarak Müslümanların çocuklarına karşı körleri ve sağırları oynuyor.

Gazze'de çocuklar bir lokma ekmek ve suya muhtaç

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, savaş zamanlarında çocuklara yönelik 6 ağır ihlalden kaçınılması gerektiğini belirtiyor. Siyonist işgal rejimi ise Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeyi imzalayan sözde "taraf devletler" arasında olmasına rağmen bu ihlallerden 3'ü olan "çocukların öldürülmesi ve sakat bırakılması, okullara veya hastanelere saldırılar ile çocukların insani yardıma erişiminin engellenmemesi" şeklindeki ihlalleri kasıtlı ve sistematik bir şekilde işlemeye devam ediyor.

Siyonist işgal rejiminin 400 günden fazladır süren saldırıları altındaki Gazze'de çocuklara yönelik ağır insan hakları ihlalleri her geçen gün artıyor. Gazze'de çocuklar şehid ediliyor, yaralanıyor, sakatlanıyor, işgalciler tarafından kaçırılıyor, zorla yerinden ediliyor, tıbbi bakımdan mahrum kalıyor, bir lokma ekmek ve suya erişim sağlayamıyor.

Üzerlerindeki yırtık ve kirli elbiselerinden başka bir şeyi olmayan Gazzeli çocuklar, sadece yemek ve su bulma telaşıyla hayatta kalmaya çalışıyor. Bombalar altında yaşamanın rutin hale geldiği Gazze'deki çocuklar için güvenli bir alan bulunmuyor. Uluslararası kamuoyu ise evleri yıkılan, aileleri parçalanan Gazzeli çocukların dramı karşısında sadece 3 maymunu oynuyor.

Gazze'de 17 bin 500 çocuk katledildi, on binlercesi yaralandı

İşgalci siyonistler, 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'de en az 3 bin 838 katliam işledi, 43 bin 972 Filistinliyi şehit etti, 104 bin kişiyi yaraladı. 11 bin kişi ise bombalanarak yıkılan binaların enkazında kayboldu.

Gazze'de şehit edilenlerin yüzde 70'ini kadın ve çocuklar oluşturuyor. Resmi rakamlara göre siyonist rejimin soykırımında en az 17 bin 492 çocuk ile 11 bin 979 kadın katledildi. Katledilenlerin 211'i yeni doğan bebek. 1 yaş altı 825 çocuk ise daha sütten kesilmeden hayata veda etti. En az 35 bin 60 çocuk ise yetim veya öksüz kaldı.

Filistin Milli Eğitim ve Yüksek Öğrenim Bakanlığı, siyonist saldırının başlangıcından bu yana Gazze Şeridi'nde şehit olan öğrenci sayısının 11 bin 808'i aştığını, 18 bin 596 öğrencinin ise yaralandığını açıkladı.

Gazzeli çocuklar huzur içinde yaşayacakları günleri hayal ediyor

Siyonist işgalciler sözde Dünya Çocuk Hakları Günü'nde de katliam ve soykırıma devam ediyor.

Katil rejim, Filistin ve Lübnan'da dünyanın gözleri önünde evleri, hastaneleri, okulları ve ibadet yerlerini bombalıyor. Gazze'ye gıda girişine engel olan işgalciler başta çocuklar olmak üzere sivil halkın aç bırakılmasını bir savaş yöntemi olarak kullanıyor. İlaç ve tıbbi malzeme girişini de engelleyerek yaralı ve hasta çocukların tedavi edilmesinin önüne geçiyor. Çocuklar bağışıklığı önemli ölçüde zayıflatan yetersiz beslenmenin yıkıcı etkilerine karşı savunmasız durumda bulunuyor ve açlık çocuklarda kalıcı zararlara yol açıyor.

Gazze'de soykırımdan kurtulan çocuklar ise üzgün, korkmuş, öfkeli, depresif ve kalpleri yaralı bir halde yaşıyor. Tek istedikleri ya da düşündükleri şey ölmeden, yaralanmadan ya da bir organları kesilmeden hayatta kalabilmek. Bombaların altında yaşayan Gazzeli çocuklar uyku bozuklukları yaşıyor, güven duygusunu kaybetmiş bir halde hayata tutunmaya çalışıyor. Çocukların çoğu kendini hasta hissediyor. Özellikle de hava saldırıları sonucu yaralananlar, korkunç yanıkları olanlar, mermi yaraları bulunanlar ve uzuvları kesilen çocuklar kendilerini neyin beklediğini bilmiyor. Çocuklar her şeye rağmen siyonist işgal rejiminin saldırılarının bir gün sona ereceğini, huzur içinde yaşayacaklarını, acı çekmeden yiyip içebileceklerini hayal ediyor.

Batı dünyası insanlık suçuna ortak oluyor

Batı dünyası ise Gazze'de alenen işlenen insanlık suçuna ortak oluyor. Batının hükümetleri gibi kültür ve sanat kurumları da işgalcilerin soykırımını meşrulaştırmaya çalışıyor. Bugün dünyanın yaşadığı en büyük insani ve ahlaki kriz, siyonist işgal rejiminin Gazze'deki katliam ve soykırımıdır.

Siyonist işgal rejiminin Gazze'de işlemekte olduğu "savaş suçları, soykırım ve insanlığa karşı suçlar" insan haklarının temel değerlerinin bittiğinin en somut göstergesi olarak karşımızda duruyor. Batı'nın tüm dünyaya dayattığı sözde değer ve ahlak odaklı ikiyüzlü üstünlüğü, Gazze'de yaşananların ardından anlamsızlaşıyor. Dünyanın tanıklık ettiği bu ağır insanlık trajedisi batılıların sözde sistemsel çöküşünün de en bariz örneğini teşkil ediyor. (İLKHA)